13. Bölüm

12.2K 438 42
                                    

“Herkes hazır mı?” Tao elindeki tabancayı suyla doldurup diğerlerine döndü.

“B-ben değilim.” Luhan tedirginlikle diğerlerine baktı. Elinde sadece küçük bir tabanca vardı.

“Olay da bu zaten. Senin hazırlıksız olman lazım. O bile olmaya bilirdi. Her ihtimaller dahilinde senin savaşman lazım.”

“Bunun sadece lanet olası bir su savaşı olduğunun farkındasınız değil mi?” Chanyeol gözlerini devirerek heyecanla bakan diğerlerine gözlerini devirdi.

“Hem eğleneceğiz hem de birlikte bir şeyler yapacağız işte Channie uzatma.” Jinhyun’un Chanyeol’ü yumuşatma çabası onun sert bakışları tarafından reddedilmişti.

“Islanmaktan nefret ediyorum.” Uzun olan onu duymamazlıktan gelmeyi seçmişti çünkü.

“Bence bu oldukça iyi. Bakalım günlerdir eğittiğiniz Luhan ne durumda.” Jongin buz gibi sesiyle konuştuğunda Luhan onun sert bakışlarına ve elindeki büyük tabancaya baktı. Basit bir su savaşıydı değil mi? Bu kadar çok korkmasına gerek yoktu?

“O zaman başlayalım!!”

“Minhyuk... O gözlerindeki ne?” Tao az önce konuşan Minhyuk’a baktığında yüzücü gözlüğü taktığını gördü.

“Bir şeyleri sadece Jongin mi ciddiye alacak? Bu oyunu kaybetmeyeceğim.” Gözlüğünü düzelterek geniş bir gülümseme sundu.

“Bence onu takması gereken kişi Luhan.” Bomin’le Tao birbirine bakarak gülümsediğinde ortaya tiz bir çığlık yükselmişti. Ve bu çığlığın sahibi Luhan’dan başkası değildi. Hepsi aynı anda anlaşmış gibi Luhan’a saldırmaya başladığında diğerlerinin arasında kaldığı için kendini savunamadan ıslanmaya başlamıştı. Panikle boş bulduğu yerden kaçmaya çalışarak kendini savunmayı denedi. Gördüğü ilk ağacın arkasına saklandığında diğerleri kahkaha atarak Luhan’ı izliyordu.

“Bu haksızlık!!” Luhan olduğu yerde nefes nefese bağırdığında diğerleri tekrardan Luhan’ın üzerine doğru yürümeye başlamıştı. “Sadece bana saldırmanız hiç adil değil!”

“Sana kendimiz hakkında bir sır vereyim Luhan.” Jongin direk olarak Luhan’a bakıp yaklaştığında Luhan kalbinin az öncekinden daha fazla atmaya başladığını hissetti. Jongin’in adını söylemesini özlemişti. Ona bakarken yüzünde az da olsa bir gülümsenin olmasını özlemişti. Luhan Jongin’i çok özlemişti. Öyle ki karşısında ona doğru yürüyen bedenden kaçmak yerine olduğu yerde çakılı kalmıştı. Ve bu yüzden hiçbir şey yapamadan Jongin’e teslim olmuştu.

“N-ne yapıyorsun?” Luhan kendine geldiğinde Jongin onu kollarının arasına almış hızla koşarak bahçede ilerliyordu. Tiz çığlıkları eşliğinde diğerleri tabancaları eşliğinde koşan ikiliyi kovalarken Luhan Jongin’in gülen yüzünü görüp kalp atışlarının kontrolünü kaybeder diye ona bakamamış, gözlerini kapatmıştı. Tekrar gözlerini açtığında kendini zaten bahçedenin ilerisindeki havuzun içinde bulmuştu. Bu sefer çığlık atma sırası ondaydı. Hatta bugüne kadar bu kadar bağırdığını hatırlamıyordu. Soğuk su bütün bedenine ulaştığında titreyerek havuzun dışında onu kahkaha atarak izleyen diğerlerine baktı. Oldukça eğleniyor gibiydiler. İşin tuhaf tarafı Luhan da oldukça eğleniyordu. Bu onlardan biriymiş gibi hissetmesine neden olmuştu. Birlikte eğlenip gülmeleri iyi geliyordu. Uzun bir zaman olmuştu. Oldukça uzun bir zaman. Gülmeyeli, eğlenmeyeli, böyle koşmayı... Özlediği bütün her şey Jongin tarafından altın tepside sunulmuştu. Gözüne düşen saçları iterek havuzun dışındakilere gülümsedi. Bu, buraya geldiğinden beri gerçek anlamda gülümsediği ilk zamandı. Bu sefer olmuştu sanırım? Bu sefer içten bir şekilde gülümsemeyi başarabilmişti, gülümsemeye alışkın olmayan dudakları. Jongin de ona gülümseyerek bakarken her şeyin düzene girdiğini hissetti. Her şey yoluna girecekti ve Luhan’ın yapması gereken tek şey Jongin’e güvenmek ve daha fazla çalışmaktı.

The Last HumanWhere stories live. Discover now