kingdom of aragas

87 20 18
                                    

Bir parmak hareketiyle geri dönüşümü düşünüyordum hala, tek bir parmak hareketi ve odamdayım. Korkunç olduğu kadar inanılmazdı da. 

Yatağımın önünde, taş duvarlı odanın ortasında duruyordum, şömine yanıyordu ve yatağın üzerinde hazırlanmış temiz giysilerim duruyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum, kafam hala Gölge Kralı'nın mezarındaydı, oraya gitmek için verdiğim onca çaba yetmiyormuş gibi tayfamın yarısı ölmüştü ve biri olanları öğrenirse benim de ölmem işten bile değildi. 

Üstelik ayaklarımdaki çamuru ve yüzümdeki yara bereleri açıklayabilmemin hiçbir yolu yoktu. Kral bu halimi görse, lanetim yetmezmiş gibi beni sürgüne gönderirdi. Ne tayfa, ne krallık ne de başka hiçbir şey olmadan, öylece bir başıma kalacaktım. 

Eğer Gölge Kralı gelmezse daha da kötüsü olacaktı. 

"Astrid!" Tahta kapının aceleci ve kıvrak parmaklar tarafından çaldığını işitince yerimden sıçradım, ne kadardır çalıyordu bilmiyordum ama gittikçe hızlanan sesler ve soluklar durumun aciliyetini gözler önüne seriyordu. Hızlı hareket etmeye çalışarak kapıya adımladım, ağır kapı yavaş yavaş aralanınca Sigurd'un yüzünü seçebilmiştim. 

"Amca?" 

İzin almadan odanın ortasına kadar girmiş ve kapıyı arkamızdan kapatmıştı. 

"Nerelerdesin sen? Olanlardan haberin var mı?" 

Bir adım geri çekilerek üstüme başıma, ayaklarımdaki çamurlara baktı. 

"Bu ne hal?"

"At binmek için çıkmıştım." dedim kollarımdaki ellerini uzaklaştırırken ona yalan söylemiş olmanın suçluluk duygusuyla utanç duyuyordum. Ki o yalan söylediğimi kolaylıkla anlardı, beni benden bile iyi tanıyordu. 

"Günlerce at mı biniyordun? Sen kimi kandırıyorsun?" 

Evet, onca gündür Gölge Kralı'nın peşinde olduğumu açıklamanın başka yolu yoktu ve ben de aklıma gelen ilk yalanı söylemiştim, ne akıllıcaydı ama. At biniyormuşum, harika.

"Amca.." 

Bakışlarımı kaçırarak konuşmadan uzaklaşmaya çalıştım ancak onun öfkesini bastırmaya yetmiyordu, geri çekilerek gitmek üzere arkasını döndü ve başını tam çevirmeden konuştu.

"Temizlen ve hazırlan, Kral herkesi taht odasında bekliyor." durdu, şüpheli bir sesle ve de sıkıntıyla devam etti. "Gölge Kralı uyandı." 

Söylediği ile derin ve endişeli bir nefes aldım, biliyor muydu? Benim yaptığımı anlamış mıydı? Ya Kral? Öğrenirse bu benim sonum olurdu. Ne yapacaktım ben?

Şimdi ne olacaktı?

Kafamın içerisinde binlerce soru ve cümle dönüyordu, kendimde yorumlar yapıyor, çıkarımlarda bulunuyor ve her birinin sonunda öleceğimden emin olarak yeni bir ölüm senaryosu çiziyordum. Kafam kopartılarak mı ölecektim yoksa ateşte yakılarak mı? Gövdemi ikiye ayırıp kurtlara mı yedirilecekti yoksa bir köşede kendi halime bırakılıp kuzgunların yemeği mi olacaktım? Binlerce soru, içimde yükselmekte olan korku ve bedenimdeki titreme artarken, sıcak su dolu tahta banyo teknesinden çıkarak hızla kurulandım ve ateşin önüne oturdum. Sıcak yüzüme çarptıkça tatlı bir mayışma hissini de beraberinde getiriyordu fakat içimde uyanan ve her daim kendini biraz daha belli eden bu hisle başa çıkmaya çalışırken bu mümkün değildi.

Gitmem gerekiyordu, üstelik yatağın üzerinde Aragas Kralı Harald'ın hazırlattığı her halinden belli olan süslü prenses elbiseleri de midemi bulandırıyordu. Artık ne olacaksa olacaktı, eğer gerçekten de dedikleri gibi bir lanet taşıyıcısı isem bu gece bana hiçbir şey yapamayacaklardı.

phantom | ZaynOnde histórias criam vida. Descubra agora