II| descended from angels

674 95 18
                                    

"Bu gölün perilere ait olduğunu bilir miydin?" diye sordu Jocelyn.

"Bilmezdim. Gerçekten öyle mi?"

Theo'nun yaptığı gibi gün batımının kızıla boyadığı büyük göle baktı. Ormanın yüksek bir noktasında otururken bir çarşafı andıran gölün her noktasını görebiliyorlardı. Bir ressamın tablosundan gerçeğe dönüşmüş gibiydi. İkisinden başka kimse etrafta görünmüyor, ılık rüzgarın uğultusu ve ormanın sesiyle birlikte başka ses de duyulmuyordu. Jocelyn hiç bu kadar huzur dolu olmamıştı belki de. Buraya yalnız gelmekten hoşlansa da -babası ormana tek başına gittiği için fazlasıyla kızardı oysa- çok uzun bir süredir sık sık masaj yaptırmaya gelen Theo ile burada oturmaktan mutluydu. Bir dosta sahip olmamıştı daha öncesinde. Ama tanrı Theo'yu karşısına çıkardığından beri eksikliğini duyduğu çoğu şeyi karşılar hale gelmişti. Hatta annesini kaybetmenin verdiği acıyı bile eskisi kadar taşımıyordu yüreğinde. Theo bu konuda ona çok yardımcı olmuştu. Çünkü o da annesini kaybetmişti. Derinlerdeki acıları aynıydı.

"Binlerce yıl önce bir kadın ölen bebeğini bu göle bırakmış. Kadının acısı öylesine büyükmüş ki, periler ona çok üzülmüş ve kadının karşısına çıkmışlar. Bebeğini sahiplendiklerini, artık sonsuza kadar bu gölde onu yaşatacaklarını ve kimsenin ona zarar veremeyeceğini söylemişler. Bazı insanlar gölün etrafındayken bir bebeğin ağlama seslerini duyuyormuş."

"Sen hiç duydun mu?"

Başını iki yana salladı. "Sık sık gelsem de duymadım. Ama perilerin bebeği yaşattığına inanıyorum."

Theo gülmüştü. "Bence bu sadece bir efsane. Gerçek olamaz."

"Neden olmasın? Ben mucizelere inanırım." diyen Jocelyn onun gibi güldüğünde prens içinin titrediği hissetti. Karşısındaki bu genç kız öylesine güzeldi ki, bakmaya doyamıyor ve çoğu zaman olduğu gibi gözleri onda takılı kalıyordu.

Yine bu bakışlar karşısında bariz bir şekilde utanan Jocelyn "Birazdan hava kararacak. Gitsek iyi olur." dediğinde Theo onun kolunu tutarak kalkmasını engelledi.

"Biraz daha kalalım."

"Ama karanlıkta haydutlarla karşılaşabiliriz."

Theo gülümseyip umursamaz bir tavırla omzunu silkmişti. "Çok iyi dövüştüğümü bilmelisin Jocelyn. Asıl haydutlar benimle karşılaşmamalı."

Jocelyn bir kahkaha daha attığında Zayn de gülmüştü.

"İyi dövüşüyorsun demek? Ama o adamların silahı var."

"Benim de silahlarım var."

Onu inceledi. "Neredeler?"

"Büyük silahlarımı yanımda taşımam." Pantolonunu yukarı çekerek bileğinde sabitlediği küçük bıçağı gösterdi. "Ama tedbirsiz de dolaşmam."

Çoğu zaman onun söylediklerine aldırış etmezdi. Oysa Zayn, adı ve gerçek kimliği dışında ona asla yalan söylememişti.

"Yine de gitmeliyiz." dedi kederle. "Babam beni merak eder."

"Yarın da burada buluşacağımıza söz verirsen gidebiliriz."

Gözlerini kaçırarak sırıttı. "Öyleyse sözüm senin olsun."

"İyi." dedi Theo ve keyifle ayağa kalktı. "Sonraki gün de eve geleceğim. Sırtım ağrıyacak."

"Masajlarım çok etkili değil sanırım?"

Jocelyn de ayağa kalktığında eteğine takılan otları silkeledi ve birlikte dönüş yoluna doğru ilk adımlarını attılar.

"Etkili. Ama birkaç gün sonra ağrılar tekrar başlıyor. Neyse ki tanrı seni karşıma çıkardı. Şifalı ellerin olmadan hayata devam edemezdim."

jocelyn • zmWhere stories live. Discover now