Tam kırk iki dakika sonra ameliyathanenin kapısı açıldı ve içeriden dört doktor çıktı. Burak ayağa kalkacak gibi olduğunda, ben de hemen yerimde doğruldum ve ayağa kalktım.
İstanbul'daki bir doktorla konuşmaya giden kadın da koridordan geçip yanımıza geldiğinde, içeriden çıkan dört doktordan en uzun boylusuyla konuşmaya başladı.
Kadının neler söylediğini dinlemeye çalışırken "Esma Hilaloğlu'nun yakınları siz misiniz?" sorusuyla, dikkatimi Burak'la önümüzde duran adama verdim.
Ben daha cevap veremeden Burak "Evet. O iyi mi?" diye sordu.
Doktor bir bana, bir de Burak'a baktı ve sonrasında Esma'nın neyi olduğumuzu sordu. Tam doktora Esma'nın ailesinden birinin bizimle burada olmadığını söyleyecekken, Ayhan Hoca koridorda göründü.
Hızlı adımlarla yanımıza geldi ve doktorun dikkatini çekmiş oldu.
"Merhaba. Şu anda Esma hakkında konuşabileceğiniz en yetkili kişi benim, ailesinden izin belgem var. Az önce hastanenize fakslandı," dedi.
Doktor "Tamam, sizinle özel olarak yukarıda konuşabilir miyiz lütfen?" diye sorduğunda Burak "Neden özel olarak? Lütfen bana Esma'nın iyi olduğunu söyleyin, lütfen bir cevap verin..." derken sesi kısıktı.
Doktor, Burak'a baktı, cevap vermedi ve tekrar Ayhan Hoca'yla döndü:
"Siz lütfen benimle gelin," dedi ve Ayhan Hoca'yla beraber asansöre doğru ilerlemeye başladılar.
Biz doktorla konuşurken koridordakiler gitmişlerdi. Yine Burak'la bu soğuk ve sessiz yerde yalnız kaldığımızda onu izliyordum.
Burak dudaklarını birbirine bastırdı, arkasını döndü ve duvara yaklaştı. İfadesiz olan yüzüyle duvara sert bir yumruk attı.
Elinin acısıyla "Siktir," dediğinde ona doğru yaklaştım ve bir elimi omzuna koydum.
Elimden kurtulup tekrar duvara yumruk attı.
"Neden?" dediğinde artık sesinin yüksek çıkmasına engel olmuyordu.
"Burak, eline zarar veriyorsun."
Söylediklerimi dikkate almayıp bir yumruk daha attığında, bu sefer o kadar sert atmıştı ki elini geri çekince silkelemek zorunda kaldı.
"Burak, beni dinler misin? Gel yüzümüzü yıkayalım, su içelim biraz. Sonra tekrar buraya geliriz," demeye çalıştığımda bana döndü ve sinirden kızarmaya başlayan yüzüyle, "Neden hiçbir şey söylemiyorlar?" diye bağırdı.
O sırada danışmada oturan kadın yanımıza geldi ve "Burada bu kadar yüksek sesle konuşamazsınız, lütfen dikkat edin," dedi.
Burak "Bana hiçbir şey söylemiyorsunuz ki! Bakın, orada hayatımda en çok sevdiğim kişi var ve ben daha onun nefes alıp almadığından bile emin değilim! Bana neden bir şey söylemiyorsunuz? Cevap versenize!" diye kadına bağırmaya başladığında, kadın bana baktı ve "Lütfen arkadaşınızı yukarı çıkarın," dedi.
Burak'ın nefes alış hızı üç katına çıkmıştı ama yine de daha çok oksijene ihtiyacı vardı.
Elimden geldiğince yumuşak bir ses tonuyla konuşup ona "Hadi gidelim," dedim. Burak birkaç saniye sonra bana baktı ve başını evet anlamında salladı. Hiçbir sonuç alamadığımız ameliyathanenin bulunduğu koridordan uzaklaşıp merdivenlere yaklaşmaya başladığımızda, Burak arkasına, C ameliyathanesinin kapısına baktı. Az önce Ayhan Hoca'nın bir doktorla beraber bindiği asansörün çağırma düğmesine bastıktan sonra tekrar Burak'a baktım. Hâlâ arkasına, koridorun ucundaki o kapıya bakıyordu.

YOU ARE READING
Karanlık Lise 2
Teen Fiction"Ben uzun zamandır hiçbir şeyden emin olamıyorum. Bir sabah kalkıyorum, yaşamak istemediğimi düşünüyorum. Hayatta kaybettiklerin kazandıklarından fazlaysa yaşamanın ne anlamı var ki? En son ne zaman bir şeyi kazandığımı, en son ne zaman mutlu olduğu...