14|↬Ölümü Doğuran Kelimeler

1.7K 454 152
                                    

Bir kelimenin doğuşuyla, binlerce fark atar bir cümle. Önce bir harf doğar, sonra bir kelime, sonrasında bir cümle ve noktayla kapanış gerçekleşir. Bir insanın doğum ve ölüm evresi, bir kelimenin doğuşuyla eş değerdir. Önce harf doğar, bebek gelir dünyaya. Sonra harf büyür kelime olur, bebek büyür genç olur. Sonrasında kelime iyice büyür cümle olur, genç büyür yetişkin olur. Sonra nokta çöker cümleye, cümleyi öldürecek biçimde. Ölüm düşer bir yetişkinin kaderine, onu toprağın altına sokacak bir biçimde.

Dünyada kafanıza sığdıramadığınız cümleler, hayatınız bitince sizinle bir kefene sığar. Yaşarken, yaşamak zor gelir, ölünce ölmek. Bazen bir cümleye başlamak zor gelir, sonrasındaysa o cümleyi bitirmek. Evet, yaşam bir cümlenin doğuşuna benzer, bir hikâyenin başlamasına, bir kitaba atılan ilk çiziğe. Evet, ölüm bir cümlenin bitişine benzer, bir kitabın sonlanmasına, bir filmin son sahnesine. Ve ben şu anda kendi kitabımın son sahnesinde sessizce ölümü bekliyorum.

Sessizliği dinliyorum, tükenmeye başlayan soluklarımı. Her bir nefeste bir şeyler parçalanıyor. Tenha ve masmavi deniz sessizce köpürüyor, rüzgar yapraklarla dans ediyor, kuşlar bedenimin yanına kadar yaklaşıyor yerde ölmüş bir böcek için kavgaya tutuşuyor. Bense bekliyorum. Öylece bekliyorum. Aklımda Montaigne'nin bir sözü çınlıyor: 'Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim.' Ölümü bekliyorum. Etrafımda kan gölünün hükmünü sürdürdüğü bu gecede, sessiz çığlıklarımın birinin tarafından duyulmasını bekliyorum.

***

Kulaklarımı dolduran hışırdayan yaprak sesleri bir insan gibi inliyor. Sonbahar gelmesiyle ağaçlardan tek tek kopup toprağa karışacaklarını bildikleri için çığlık çığlığa telaşla bağırıyorlar.

Üzerimde biriken sıcaklık bana tepemde bir sobanın yandığı hissini uyandırdı. Gözlerimin üzerinde yapışmış bir bant gözlerimi açmamı engelliyordu sanki. Üzerimde hala beni terk etmemiş olan sıcaklıktan dolayı nefes almam zorlaşıyordu. Neredeydim?

Yılların yorgunluğunu biriktirmiş, asırlardır uyuyormuş gibi hissettiğim gözlerimi yavaşça araladım. Aklım bulanıklık içerisinde kalırken en son nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. Anılarımı gömdüğüm toprağı tırnaklarımla kazımaya başlarken açık pencereden içeri giren ışık gözlerimi kısmama neden oldu. En son ne yapıyordum?

Düşüncelerim gözlerim gibi yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında kumsalda kan gölü içinde uzanan bedenim gözlerimin önüne düştü. Aklıma gelen görüntüyle anında irktiğimde ellerim refleks olarak bir kurşunun içimde büyüdüğü o noktaya gitti. Karnımın üzerindeki örtüyü kaldırdığımda bandajla sarılı olduğunu gördüm. Beyaz çarşaflarla serili bir yatakta üzerimde hastane elbisesiyle, özel olduğunu düşündüğüm bir hastane odasında uzanıyordum. Sol tarafımda göğsüme bağlanmış Holter EKG kalp atışlarımın düzenini gözlerimin önüne serdi. Burnumdaki solunum cihazını yavaşça çıkardığımda ayaklanmaya çalıştım. Odada benden başka kimse yoktu. Oturur pozisyona geçtiğimde ayağa kalkamadığımı anladım. Arkamda duran butona basarken hemşirenin gelmesini beklemeye başladım. Nasıl kurtulmuştum?

Birçok soru aklımı kurcalamaya başladı. Yavaş yavaş kendime gelmeye başladığımda adaya düştüğüm ilk anı hatırladım. Etrafta dönen helikopter enkazının dumanını, yerde uzanan yedi arkadaşımı. Oynadığımız oyunu, Deniz abinin gülen gözleri, uyuduğumuz çadırı, yemek yediğimiz o noktayı. Ortaya çıkan gerçeği, Barlas'ın tehlikeli gülüşü, havaya yayılan silah sesi, bayıltılarak kaçırılan arkadaşlarım. Her şey bir bir gözlerimin önüne geldiğinde ellerimi saçlarımın arasına geçirdim. Gözlerimi sımsıkı kapattığımda hafızama kazınan bu görüntülerin aklımdan gitmesini istedim. Ama gitmedi. Görüntüler peşimi bırakmadığında nefes almam zorlaştı. Derin nefes alışverişlerimin arasında boğazımdan bir çığlık döküldü.

KAYIP RUHLAR ZİNCİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin