18|↬Rüyaya Uyandıran Kabus

1.7K 467 280
                                    

Karanlık salonda televizyon ışığında dans eden gölgeler gözlerimi doldurdu. Zihnimin en derinlikleri bomboş bir duyguyla kaplıyken düşüncelerimin üzerinden geçen hafif bir rüzgar uğultusu beni kendime getirdi. Haberi izleyen annemler salondan ayrılmış, mutfakta bulunan misafirlerimizle koyu bir sohbete dalmıştı. Kırk beş saniyelik ölüm haberinin ardından ev kasvetli bir havaya bürünmüştü. Gözlerimin önüne bir an olsun bu haberin gerçek olabileceği durumu düşünce kendimi silkeledim.

Bağdaş kurduğum ve uyuşmaya başlayan bacaklarımı çözüp ayaklarımı üçlü koltukta aşağı sarkıttım. Az önceki kanal şimdi başka bir ölüm haberini veriyordu.

"Duru?"

Elimde tuttuğum kumandayı sıktığımı fark etmemiştim. Duyduğum şefkatli ses beni kendime getirdiğinde bana seslenen kişiye döndüm. Kızarmış mavi gözleri, zayıflamış yüzü ve bir cesedin soğukluğunu taşıyan bembeyaz olmuş suratıyla bana bakıyordu.

"Alara." dedim gülümseyerek. Ardından yanımdaki koltuğu işaret ettim. Kırık olan ayağıyla kolunda tuttuğu koltuk değneğiyle beraber yavaş adımlarla yanıma oturdu. Karanlık salonda yüzünde biriken yara izleri bana yaklaştığında daha da fark edilir oluyordu.

"Pencerelerden uzak durmalısın." Yaklaşık bininci kez tekrarladığım uyarıma karşılık Alara sıkıntıyla ofladı.

"Biliyorum." dedi her harfine vurgu yaparak. Ardından bana bakıp gülmeye başladı. Ne kadar keyifli bir gülmeydi bilmiyordum ama kısılan gözlerini görmek beni mutlu etmişti.

"Neden gülüyorsun?"

Alara'nın gülmesi bana bulaşmıştı. Yanına bıraktığı koltuk değneğiyle karşıda hala açık olan televizyonu gösterdi.

"Az önce kendi ölüm haberimi izledim."

Kahkahalarım iyice salonu doldururken vücudumu Alara'ya doğru çevirdim.

Gözlerinin içine bakmaya başladığımda orada gördüğüm derinlik kalbimi acıttı. Bunca zaman boyunca ne yaşamıştı?

"İyi ki buradasın."

Burada olduğu için ona minnettardım. Alara gülümseyen gözleriyle bana bakmaya başladı. Sargıda olan eli elimi kavrarken güçsüz elleriyle elimi olabildiğince sıktı. Bu bana her şeyden daha fazla güç vermişti.

"Diğerlerini de kurtaracağız değil mi?"

Küçük bir çocuğun masumca sorduğu bir soruydu bu. Bu sorunun cevabını kesin olarak bilmesem de öyle olmasını umuyordum. Hala elimi tutan Alara'nın elini sıktım.

"Evet," dedim güven verici olduğunu düşündüğüm sesle. "Kurtaracağız."

"Kızlar hadi yemeğe!"

Alara'nın annesinin mutfaktan gelen sesiyle birlikte kafamı o yöne çevirdim. Melek teyze çok iyi bir kadındı. Kısa zamanda beni kendi evladı yerine koymuş, en az Alara kadar beni de sevmişti. Kendiliğinden kıvrılan dudaklarımı toparlama gereği duymadan ayaklandım. Alara'nın da ayağa kalkmasına yardımcı olurken onun koluna girdim. Ardından açık olan televizyonu kapatıp mutfağa yöneldik. Adaya hapsolduğumuz günden bu yana doğru düzgün bir yemek yememiştim ama Alara'nın ortaya çıkması beni kendime getirmişti.

Şu anda tüm Türkiye Alara'yı o kazadan kurtulamayıp öldü sanıyordu. Peki neden onları kandırmıştık? Herkesin merak ettiği soruların cevaplarını birazdan vereceğim.

DÖRT GÜN ÖNCE

Kaldırım taşlarının arasından fırlamaya çalışan çimenler beşeri yapının kurallarına meydan okuyordu. İnsanlar ne yaparsa yapsın doğa hep kendi bildiğini yapmaktan vazgeçmiyordu. Benim halıların altına süpürdüğüm anılarım da kaldırımların arasından fırlayan otlar gibiydi. Üzerlerine beton da döksem, ne yapıp edip ortaya çıkıyorlardı.

KAYIP RUHLAR ZİNCİRİOnde histórias criam vida. Descubra agora