5|↬Gökyüzünün Parlaklığındaki Karanlık

3.1K 716 730
                                    

Düşüncelerim bir annenin çocuğunu terk etmesi gibi beni terk etmiş, arkasında ise sessizce ve çaresizce giden düşüncelerimi izleyen bir beden bırakmıştı.

Bu adaya geldiğimizden beri; üzüldük, güldük, heyecanlandık, pes ettik, küllerimizden yeniden doğmaya çalıştık ama sonunda bize kalan arkada hüzünlü bir şarkıya sahip melodram türünde bir fragman oldu.

Bu yaşadıklarımız henüz bir filmin fragmanıydı ve ben asıl olan üç saatlik filmi düşünmek bile istemiyordum. Aksilikler ve acılar ayağımıza dolanan bir ip yumağı gibi bizi bırakmıyordu.

Umut şimdi bizim için siyah defterin üzerine, siyah bir kalemle yazılan yazı kadar belirsiz.

Bu belirsizliğin içinde kaybolan bedenim sayfalarda sürükleniyor. İhtiyacım olan şey ise ya siyah defteri beyaz sayfalara çevirecek bir boya, ya da yaşadığım acıları bu defterden silebilecek bir silgi. Fakat benim elimde hiçbir şeyden başka bir şey yok.

"Hayatta kalmak zorundayız."

Az önceki heyecanlı kalkışımız bizi umutlandırmıştı evet ama hiçbir plan yapmadan da bir işe kalkışmak bizi yormaktan başka bir işe yaramazdı. Helikoptere bizimle binen görevlilerin çantasından üç kutu bisküvi ve işe yaramaz birkaç abur cubur çıkmıştı. Aldığımız besin bize enerji vermişti ama bu adada kaç gün kalacağımız belli değildi ve keşfe çıkmak zorundaydık.

Bir süre daha sessizce bekleyerek birinin adım atmasını bekledim ama kimsenin kolunu bile kıpırdatmadığını gördüğümde kontrolü elime aldım. Kahverengi karışık, sarı saçlarımı at kuyruğu yapıp bağladım ve ortası yeşil, kalan tarafı kahve tonları olan gözlerimle arkadaşlarıma etkileyici bir bakış attım. Saçlarım omuzlarımda olduğu için toplamam zor olmuştu ama bu adanın sıcaklığı ensemi çok yakıyordu.

"Ayaklanın!" dedim hala ağrıyan bacağımla ayağa kalkarken. Son zamanlarda aramızda geçen kelime ya 'ayaklanın' cümlesi ya da sessizliğin arasına sıkışmış hecelerdi. Herkes gözlerini dikip bana bakmaya başladı.

"Bir insan nefes almadan üç dakika, yemek yemeden üç hafta yaşayabilir..." duraksadım. Düşüncelerimi yoklar gibi yaptım. "Ama su içmeden yalnızca üç gün yaşayabilir ve biz adada ikinci günü doldurmak üzereyiz. Temiz bir su kaynağı bulmak zorundayız. Eminim nehir ya da ırmak gibi şeyler vardır." Evet, mantıklı olan buydu. Mantıklı olan öylece yardım, ya da açlıktan ölmeyi beklemek değil, bir su kaynağı ya da yiyebilecek herhangi bir şeyler bulmaktı.

"Tamam siz burada kalın biz erkeklerle çıkalım aramaya." dedi Kayra hareketlenerek. Ona gözlerimi devirerek bir bakış attım. Buraya geldiğimizden beri ağzından çıkan iki cümleden biri 'Tamam biz erkeklerle gidelim.' cümlesiydi. Neden her şeyi erkekler yapmak zorundaydı?

"Anlıyorum Kayra, kızlar olarak bizim incinmemizden korkuyorsun..."

Kendinden emin bir şekilde kafasını salladı. "Ama siz burada yokken ya bir ayı gelip bizi yerse?" diye sordum.

Sorduğum şey mantıksızdı ama amacım zaten mantıklı bir cümle kurmak değil, Kayra'yı burada da kalsak onlarla da gitsek her türlü tehlikede olacağımıza inandırmaktı. Ben Kayra'dan herhangi bir onay beklerken Rüya bir çığlık atarak erkeklerin safhasına geçti.

"Ben de sizinle geliyorum." diyerek onların daha da dibine girdi. Diğer kızlar da ayı kelimesini duyunca erkeklerin yanının daha güvenli olduğuna karar vermiş olacaklar ki o tarafa doğru yol aldılar.

KAYIP RUHLAR ZİNCİRİTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang