54 (Final Part1)

1.9K 143 135
                                    

So Hyun kızını göndereli uzun zaman olsa da geriye bir daha dönmemişti. Hem kızı için endişeleniyor hem de genci hayatta tutmak için tüm enerjisini ona aktarıyordu. Akşam olduğunda ise Jimin uğramıştı yanlarına ve bu adam için bulunmaz bir nimetti.

Jimin'e olan biteni anlattıktan sonra ilk başta üzülse de daha sonrasında hemen evden ayrılmış ve kaleye doğru koşmaya başlamıştı. Üzülmek için zamanı yoktu, arkadaşı ölüyordu üzülmenin zamanı değildi.

Jungkook yarı açık bilinciyle etrafında neler olup bittiğini anlamasa da birilerinin kendisi için uğraştığının farkındaydı. Uyanık kalmak için kendini zorlasa da bazı zamanlar bilincini yitiriyor sonra gözlerini zorda olsa yeniden açıyordu. Ruhunda başka bir ruhun dolandığını hissediyordu. Düşüncesi bu ruhun cadıya ait olduğu yönündeydi ancak bunu soramayacak kadar yorgun hissediyordu kendini.

So Hyun yeniden bilincini yitiren gence hüzünle baktı. Daha fazla dayanabileceğini düşünmüyordu, aynı şekilde kendisi de daha fazla dayanamazdı. Karamsarlık bulutları tepesinde gezerken evinin kapısı kırılarak açıldı. Gelen kişi Yoongi'ydi..

"JUNGKOOK! CADI NELER OLUYOR?" Korku dolu sesi Jungkook'un ölü gibi yatan bedenini görünce kesildi. Tüm bildikleri bedenini terk etmiş gibi hissediyordu.

"Yoongi onu mühürlemen gerek." Cadının ne ara yanına geldiğini bilmeyen Yoongi bulanık gözleriyle ona baktı. Dediğini anlamamıştı.

"Mühür mü? Nasıl?"

"Jungkook bir omega ve sen onun ruh eşisin! Bu zamana kadar sakladığı için sağlığı iyice kötüleşti. Onu sadece sen iyileştirebilirsin lütfen.." Cadının sesini sonlara doğru duymayı bırakan Yoongi hemen Jungkook'un yanına oturdu. Solgun yüzü içine bir ateş düşmüş gibi canını yakıyordu. Jungkook ruh eşiydi ve ölüyordu. Düşüncelerini bir kenara iterek Jungkook'un mühür yerini açığa çıkardı.

Mühür kutsal bir bağdı ve iki ruhu birbirine sonsuza kadar bağlardı. Ruh eşinin Jungkook için bilinmeyen diğer tarafı ise karşılıklı olmasıydı. İkisi birbirlerinin ruh eşiydi..

Yoongi'nin sivrilen dişleri kutsal mührün oluşabilmesi için narin tene geçti. Jungkook tenine giren dişlerin verdiği acıyla zayıf bir inleme bıraktı. Boynunda oluşan mührün yakıcı hissi ayak parmaklarına kadar yayılmıştı. İçerisinde hem volkanlar patlıyor hem de okyanusun soğuk suları geziniyordu. Birbirini dengeleyen tüm hisler bedeninde yer ediniyor ve ruhuna işliyordu.

Ruh eşine kavuşmuştu. Bileğinde solan çiçeğin tamamen kaybolduğunu hissetti. Artık bir zaman sayacına ihtiyacı yoktu.

Jungkook'un gözleri birden açıldı ve karşısında yaşlı gözlerle kendisine bakan Yoongi'yi buldu. Nergis çiçeğine ağlamak yakışmıyordu.

"S-sevgilim.." Yoongi gözlerini kırpıştırarak çiçeğinin saçlarını sevdi usulca.

"Buradayım bebeğim.. Geç kaldığım ve sana acı çektirdiğim için binlerce kez özür dilerim.."

"Senin hatan değildi, senden gizleyen bendim.. Hey bu da ne?" Jungkook kafasında kendisine ve omegasına ait olmayan düşünceleri anlamaya çalıştı. Bunlar ruh eşinin, Yoongi'nin düşünceleriydi.. Kendisine geç geldiği için pişmanlık ve suçluluk hissini duyumsuyordu..

"Senin düşüncelerin ve hislerini hissediyorum Yoongi.." Yoongi, eşinin yaşadığı tatlı şaşkınlığı gülümseyerek izledi.

"Ben de senin düşüncelerini duyuyorum sevgilim.. Gelmediğim günler beni çok özlediğin doğru mu?" Yoongi'nin sorusu Jungkook'un utanmasına neden oldu. Bu görüntüye daha fazla dayanamayan alfa karşısındaki güzelliği kolları arasına alarak huzuru kokladı. Nergis gibi kokuyordu.. Omegasının feromonları nergis gibi kokuyordu.

Fernweh || YoonkookWhere stories live. Discover now