7

2.4K 231 41
                                    

Yoongi karşıda bekleyen Namjoon, Jin ve Taehyung'a doğru yavaş adımlarla ilerliyordu. Kucağında taşıdığı Yong Sun'u henüz bırakmak istemiyordu. Hiçbir şey hatırlamadığından dolayı ona dokunamazdı. İstediği gibi sarılıp özlediği kokusunu içine çekemezdi. Tek dokunduğu zamanı da iyi değerlendirmek istiyordu. Tabii demin şaka yaparken yakalanmayı da istemezdi ancak kurtlar gayet iyi duyuyordu. Tanrının verdiği bu özellikler bazen başa bela olabiliyordu.

Yoongi kucağındaki gencin diğerlerine yaklaşırken gerildiğini hissetti. Bunu sırt kaslarından da anlamıştı.

"Merak etme küçüğüm tamamen güvendesin."
Jungkook duyduğu sakin ses tonu ile rahatladığını hissetti. Tanımadığı bu adam ona garip bir şekilde güven veriyordu. Ancak takıldığı bir şey vardı. Küçüğüm mü demişti adam ona?

"Sanıyorum ki aramızda fazla yaş farkı yok. Dolayısıyla ben küçük falan değilim." Yoongi ise duydukları ile kahkaha atmıştı. En son ne zaman böyle gülümsediğini bile hatırlamıyordu. Ya da hatırlıyordu. 23 yıl önce, Yong Sun yanındayken.
Yine onun gelişiyle hayatına da bahar gelmiş ve gülümsemek olağan bir şey olmuştu.

"Kaç yaşında olduğumu tahmin bile edemezsin. İnan bana küçüğüm."

Jungkook adama cevap verebilirdi ancak diğerlerinin yanına gelmişlerdi. Elini adamın boynuna biraz daha sardı. Korkuyordu. Bu bilmediği yerde, tanımadığı insanların arasında korkuyordu.
Jin ve Namjoon gelen ikiliye doğru hevesli adımlar atsalar da Yoongi onları bakışlarıyla durdurdu.

"Hep birlikte içeriye geçelim ve konuşalım. Herkesin anlatacakları var gibi görünüyor. " Yoongi'nin konuşmasıyla herkes ilk başta şaşırsa da mecburen onayladılar. Sadece Taehyung liderin dediklerine şaşırmamıştı. Yong Sun'un onu tanımadığını biliyordu ve muhtemelen kimseyi tanımamıştı. Böyle düşündüğünden dolayı sadece içeri geçmeyi tercih etti. Bu durum Yoongi'nin gözünden kaçmamıştı.

Tam içeri girecekleri zaman Jungkook eliyle birini göstermeye başladı. Yoongi gösterdiği kişiye bakınca bunun Minho olduğunu gördü. Hemen sinirle konuşmaya başladı.
"Ne oldu? Bir şey mi yaptı sana?" Jungkook kafasını hayır anlamında salladı.

"Onu demin de gördüm ve üzerinde kan vardı. Bence o kötü bir şeyler yapmış olabilir." Yoongi ve diğerleri duyduklarının üzerine gülmeye başlamışlardı. Jungkook ise ne olduğunu anlamadığı için sadece bakmakla yetindi. Yüzü de ister istemez düşmüştü.

"Hayır hayır inan bana kötü bir şey yapmadı. Sadece içeri geçelim ve her şeyi konuşalım tamam mı?" Yoongi, gencin bir şey söylemesine kalmadan tekrar yürümeye başladı. Ardından Jin ve Namjoon da hareket etti. Jin demin Yoongi'nin oğluna söylediği sözlerden dolayı fazlasıyla sinirliydi, ancak derin nefes alarak sakin kalmaya çalıştı.
Hepsi sessiz bir şekilde toplantı odasına doğru ilerledi. Uzun bir gece olacağı şimdiden belliydi..

~~~

Yoongi'nin kucağında olan çocuk artık rahatsızlıkla kıpırdandı. Uzun zamandır kucağında olduğu için yorulduğunu düşünüyordu. Ancak Yoongi taşıdığı ağırlığın farkında değil gibi rahat bir şekilde taşımaya devam ediyordu.

Büyük bir odanın içine girdiklerinde Jungkook etrafına bakınmaya başladı. Odanın ortasında uzunca bir masa vardı. Tavandan sarkan avizenin içerisinde bir düzine mum yanıyordu. 4 tane avize olduğu için içerisi fazlasıyla aydınlıktı. 'Edison'un icadından haberleri yok sanırım.' Diye düşündü Jungkook. Neden her yerde mumlar olduğunu anlayamamıştı. Gerçi buraya geldiğinden beri anladığı tek bir şey olmamıştı.

Adam onu sandalyelerden birine yerleştirmiş ve masanın başında duran ve diğerlerinden farklı olan işlemeli büyük sandalyeye oturmuştu. Ellerini de yanlarında bulunan, cılız mum ışığında bile parlayan altın işlemeli sandalyenin kenarlarına yerleştirdi. 'Gerçek bir Kral gibi görünüyor' diye düşünmeden edemedi genç olan. Kendisiyle dalga geçmemişti demek ki. Ya da geçmişti ancak bu gördükleri kafasını karıştırıyordu.

Diğer gelenler de masadaki yerini almış ve her biri Jungkook'a bakıyordu. Bu durum gencin kızarmasına neden oldu. Neden öyle bakmak zorundaydılar sanki?
Sessiz ortamı gencin karnından gelen guruldama bozdu. Jungkook hızla elini karnına götürmüştü sesi durdurmak için ancak boşa bir çabaydı.
Jin hemen sandalyesinden kalkarak yanına geldi. Elini saçlarına götürerek okşadı.
"Karnın acıktı değil mi oğlum? Ah ne kadar düşüncesizim. Uzun zamandır bir şey yemedin. Az bekle yemek getirmelerini söyleyeceğim."

Jungkook'un bir şey demesine bırakmadan odadan dışarı çıktı. Koridorda bağırmasının sesi geliyordu. Muhtemelen birilerine yemek getirmesini söylüyordu.
Şimdi daha da utanmıştı. İnsanlara fazlasıyla yük olduğunu düşünmeden edemiyordu.

"Oğlum kaldır başını ve sakın utanma. Bizim aklımıza gelmeliydi bu." Jungkook başını kaldırdığında karşısında samimiyetle konuşan adamı gördü. Gülümsediğinde gamzesi ortaya çıkmış ve fazla tatlı görünüyordu. Kendisine öyle ilgiyle bakıyordu ki ağlamak istedi biran.

"Yaptığınız her şey için teşekkür ederim. Beni bulan kişi burada mı? Ona da bir teşekkür borçluyum." Yoongi de Taehyung'un nerede olduğunu merak etti. Kendilerinden önce içeri girmişti ancak ortada yoktu. Fazla merak etmesine gerek kalmadan Jin ile birlikte içeri girdi. Jungkook da kapıya baktığında gelen kişiyi gördü. Elinde valizi ve sırt çantası da vardı. Hemen ayağa kalkarak kapıya doğru gitti. Yoongi giden gence engel olamamıştı. Ayağına daha bir şey giymemişti bile...

Jungkook hemen Taehyung'un önünde eğildi.
"Teşekkür ederim efendim. Yaptığınız şeyler hayatımı kurtardı size ne kadar teşekkür etsem bile az kalır. E-eğer bana gerçekten dokunsalardı ölürdüm ben.." Taehyung eline olan eşyaları düşünmeden yere attı ve ağlamaya başlayan genci kaldırdı. Gözleri kızaran çocuğa gülümseyerek baktı.

"Adım Taehyung. Kim Taehyung. Ve bana bir şey söylemene gerek yok. İnan bana o adamlar cezalarını fazlasıyla çekecekler." Elini güven vermek için gencin omzuna koymuştu. Jungkook da son kez burnunu çekti ve gülümseyerek kafasını salladı. Sonra yerde olan eşyalarını görünce eğilip eline aldı.

"Eşyalarımı kaybettiğimi düşünmüştüm göremeyince. Teşekkür ed.."

"Daha demin konuştuk teşekkür yok. Hadi gel oturalım." Jungkook önden elinde çantaları ile ilerledi ve sandalyesinin kenarına bıraktı. Ardından tekrar yerine oturdu.

Yoongi olan biteni sessizce izledi. Yong Sun'un anlattıkları kalbine işkence ediyordu. O adamların artık yaşama gibi bir ihtimalleri kalmamıştı. Onun ruhunu ağlatan insanlar yaşamayı da haketmiyordu.

Kapı bir kez daha açıldı. İki omega kız elinde tepsiler ile yiyecek taşıyordu. Hepsini gencin önüne güzelce yerleştiler ve hızla geri gittiler.
Jungkook bu kadar yiyeceği yiyebileceğini düşünmüyordu. Normalde de fazla yiyen biri değildi o yüzden bunları yemesi imkansızdı.

"Oğlum hadi başlasana. Akşam olduğu için fazla bir şey yapamadılar ancak yarın sana kendi ellerimle yemek yapacağım." Jin gülümseyerek oğlunun yemeğini yemesini bekliyordu. Yüzündeki gülümsemeye engel olamıyordu. Oğlu hayatta ve şuan karşısında oturuyordu. Gerisi önemli değildi.

"Bunların hepsi çok fazla ancak afiyetle yiyeceğim. Teşekkür ederim." Jungkook da gülümsedi ve masanın üzerinde olan yemek çubuklarına uzandı. Herkes onu izliyordu ve bu oldukça rahatsız ediciydi. Ayıp olmasın diye yemeye çalışıyordu ancak her lokma zorlukla midesine gidiyordu.

Zorlu geçen yarım saat sonra yinede baya yemiş ve fazlasıyla doymuştu. Bardağında duran suyunu da bitirince gözlerini masanın başında duran adama çevirdi. Bakışları her an üzerindeydi ve yemek boyunca da bunu hissetmişti. Ancak rahatsızlık duymuyordu. Normalde birinin ona bu kadar uzun süre bakması demek Jungkook için kavga sebebiydi. Ama terazisinin dengesi şaşmıştı bu adam sayesinde.

"Artık doyduğuna göre konuşmaya başlayalım mı?"

Yoongi yemek yiyen genci keyifle izlemişti. Ne kadar az yediğini de fark etmişti. Bu canını sıksa da sonradan kendisi bunu düzeltecekti. Gerekirse kendi elleriyle yedirecekti yemeğini. Yemeği bitince de artık konuşma zamanının geldiğini anladı.

"Ne konuşacağımızı bilmiyorum ama peki başlayalım."

Fernweh || YoonkookWhere stories live. Discover now