3

3K 253 91
                                    

Orman yoluna girdikten bir süre sonra hava bozulmaya başlamıştı. Gökyüzündeki bulutlar kararmış ve birbirine girmişti. Bunlar yakın zamanda yağacak şiddetli yağmurun habercisiydi. Tam hızlanma kararı almıştı ki ilk yağmur damlaları yeryüzüne doğru inmeye başladı.

"Hah şimdi harika oldu işte! Ne kadar da şanslıyım." kendi kendine konuşması bir nebze de olsa sakinleşmesine yarıyordu. Tabii yağmur birden sağanağa dönmemiş olsaydı. Şimdi bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında bu toprak yolda yürümek kesinlikle işkence gibi olacaktı. Artık kendi kendine konuşması bile sakinleştiremezdi genç adamı. Toprak yol kısa sürede balçık gibi olmuştu ve her adım attığında ayağını geri kaldırması zorlaşıyordu. Daha öğle vakti olsa bile bulutlardan dolayı hava kararmıştı.

Diğer bir sorunu ise ıslanmasıydı. Üzerindeki deri ceket ısınmasına ve korunmasına pek olanak sağlamıyordu. Zorda olsa yürümeye devam ederken bir yerden gülüşme sesleri duymuştu. Jungkook etrafına bakınmaya çalışsa da kararan hava pek yardımcı olmuyordu. Yürümeyi bırakıp biraz daha dinlemeye başladı. O sırada gülme sesleri biraz daha arttı ve bu sefer nereden geldiğini anlamıştı. Belki oradaki insanlar kendisine yardım edebilir umuduyla sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye çalıştı. Bu şekilde hayatta 1 saatlik yolu yürüyemezdi. En yakın olarak bunu seçmek daha mantıklı gelmişti o an genç adam için.

Seslerin geldiği yere geçebilmek için sık olan çalıların arasından geçmesi gerekiyordu. Valizi ile oradan geçmek oldukça zor olsa da başarmıştı. Biraz daha ilerlediğinde artık ağaçların olmadığını ve açık yeşillik bir arazinin olduğunu gördü. Ormanın bu kadar çabuk bitmesi genç olanı şaşırttı. Ayrıca hava da düzelmişti. Hava hala serin olsa da güneş tepede parıldamaya devam ediyordu. Geriye dönüp baktığında geldiği yerdeki çalıların yerini uzun ağaçlar almıştı. Ormanın başladığı yerde demin bu ağaçların olmadığına yemin edebilirdi.

Aklı onunla kesinlikle oyun oynuyordu. Valizini yere bırakıp üzerine bakınmaya başladı. Ayakkabısında duran çamurlar ve ellerinde yer yer oluşan çizikler demin yaşadığı şeylerin tek kanıtları gibiydi. Sakin kalmaya çalışarak ilk olarak yerde bulduğu bir sopayı ayakkabısının altını temizlemek için kullandı.

"Yani eskisinden daha iyi görünüyorsun." diyerek gülümseyen genç yan tarafından gelen sesler ile kafasını kaldırdı.

"Sende kimsin böyle?" gelen adamlara bakmaya devam eden Jungkook adamın söylediklerinden çok üzerinde bulunan kıyafetlere bakmıştı. Evet kesinlikle köyden birileri diye düşündü.

"Ben sanırım kayboldum. Otogara gitmem gerekiyor. Acaba yardım edebilir misiniz?" adamlar ilk başta anlamaz bakışlarla genci süzdüler daha sonrasında dediklerinin bir önemi olmadığı kanısına vardılar. Aralarında en kalıplı olanı Jungkook'un yanına gelerek saçlarına dokundu. Genç ani gelen atakla ilk başta ne yapacağını bilemese de sonrasında hemen adamın eline vurarak uzaklaştırdı.

"Hem güzel hem de asi. Dong bu çocuğa kimse dokunmayacak. En azından ben dokunana kadar." adamların hepsi bir ağızdan gülmeye başlayınca Jungkook başının belada olduğuna karar verdi.

"Eğer bana dokunursanız hepinizin şah damarını keserim. Bakın çok ciddiyim. Ben bir doktorum ve şah damarının yerini gayet iyi bili..." adamın üzerine gelmeye başlamasıyla telaşa kapılan Jungkook geri geri gitmeye başlamıştı.

"Küçük tehditlerin hiçbirimizin umurunda değil güzelim. Şimdi sessiz ol ve beni daha fazla sinirlendirme." adam uzanarak yanağına dokunmaya çalışınca Jungkook hızla adamın suratına yumruğunu indirdi. Hakkettiklerini düşünüyordu. Kesinlikle!

Adam yüzünü ovuştururken bile kahkaha atıyordu. "Bak işte bu son nokta oldu." Elini Jungkook'un boynuna sıkıca sardı. Biran nefes alamayan Jungkook refleks olarak adamın eline tırnaklarını geçirmişti. Adam bununla yetinmeyip Jungkook'u kendi ile birlikte yürüterek ağaca yasladı. Adam diğerlerini çağırdı. Gelenler Jungkook'un ellerini tutunca genç olanca gücüyle bağırdı.

"İstediğin kadar bağır. Ormanın en güzel yanı her zaman sessiz ve ıssız olması." adam kafasını gencin boynuna gömmüş ve öpmeye çalışıyordu. Jungkook buna izin vermemek için kafasını hızla sallıyor ve bağırıyordu. Bir ara kafasını sallarken arkasındaki ağaca vurmuştu. Ani gelen acı yüzünden gözünün önü kararmıştı ancak şuan bayılması her şeyi daha da kötüleştirirdi onun açısından. Adam, Jungkook'u yere yatırarak üzerine çıktı. Tişörtünün yırtılma sesini zar zor algıladı. Tekmeleri hiçbir işe yaramıyordu. Gözyaşları bir bir akarken kimsenin onun sesini duymayışı içini daha da acıtıyordu.

Üzerinde olan ağırlık ve kollarını sıkı sıkı tutan eller birden ayrılınca Jungkook ne olduğunu anlayamadı. Gözlerini yavaşça araladı ve deminki adamları döven üç kişi görmüştü. Yeni gelen adamların gözlerinden ateş çıkacak gibi görünüyordu. Ancak bu durum Jungkook'u hiçte korkutmadı. Aksine diğerlerini biraz daha dövmeleri için can atıyordu.

Yattığı yerden elinden destek alarak kalkmaya çalıştı. İkinci denemesinde ayağa kalkmayı anca başardı. Elini kafasının arkasındaki acıyan yere götürdü ve geri çektiğinde parmaklarında kan görmek  beklenmedik olmuştu genç için. Acıyla yüzünü buruşturdu. Üzerine bakınca da tişörtünün ön kısmının yırtıldığını gördü. Bu adamları birde kendisi dövmek istiyordu. İleri doğru bir adım atınca biraz başı dönmüştü ancak ilerlemeye devam etti. Karşısında kendisine saldıran adamları birbirine bağlayan diğerlerini gördü. Onlara bir teşekkür borçluydu.

~~~

"Şu şerefsizleri sıkıca bağlayın. Gerekli cezayı en güzel şekilde almalarını sağlayacağım."

Taehyung hala oldukça sinirliydi. Arkadaşlarıyla biraz ata binmek ve sınırları kontrol etmek istediği için ormanın bu bölgesine gelmişlerdi. Ancak geldiklerinde karşılaştıkları manzara rezaletti. Dört şerefsiz birine zorla sahip olmaya çalışıyordu. O çığlıkları ölse dahi unutamayacağını düşündü o an.

Arkasını döndüğünde çocuğun ayağa kalktığını gördü. Biraz sallansa da kendilerine doğru gelmeye çalışıyordu. Çocuğun üzerindeki tuhaf kıyafetlerden gözünü aldığında yüzüne baktı.

Şaşkınlık tüm bedenini ele geçirmişti saniyeler içerisinde. Taehuyung'a bugün burada kardeşi olarak gördüğü çocuğu bu şekilde bulacağını söyleselerdi kesinlikle o söyleyenin boynunu parçalardı. Ancak olmuştu işte. Çocuk kafasını tutarak kendisine doğru gelmeye devam ediyordu. Taehyung ise hareket etmeyi kesmiş, donup kalmıştı.

"Efendim ben yaptıklarınız için teşekkür ederim. Siz gelmeseydiniz ne olacağını düşünmek dahi istemiyorum." karşısındaki çocuk hem ağlıyor hemde teşekkür ediyordu. En önemlisi ise kendisini tanımamış gibi konuşmasıydı.

" Yong Sun?" Taehyung bir umutla adını seslendi. Ancak çocuk daha da anlamsız bakmaya başlamıştı.

"Efendim adım Jeon Jungkook. Ben yolumu kaybettim ve acil gitmem gerekiyor. Bana yardı.." çocuk cümlesini tamamlayamadan sesi kesilmiş, bilincini kaybetmişti. Taehyung hızla düşen çocuğu yakalamış ve adını tekrar etmeye başlamıştı. Çocuk kadar kendi kafası da karışmıştı. Ancak tek bildiği şey adını Jungkook olarak söyleyen çocuğun kardeşi olarak gördüğü kişi olduğuydu.

Çocuğu kolaylıkla kucağına almış ve arkadaşlarının yardımıyla kendisiyle birlikte ata bindirmişti. Önünde oturan çocuğa arada gözü kaysa da hızla sürüye gitmeye çalışıyordu. Kafasının kanadığını sonradan fark ettiği için kendine sövmüştü.

"Hayır Yong Sun. 23 yıldan sonra seni bir daha kaybedemem." Diye sessizce fısıldadı. Atını bir kez daha mahmuzlayarak hızlanmasını sağladı. "Deh!!"

--

Fernweh || YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin