Bölüm 13 "Telefon Gerekir mi Gerekmez mi?"

5.4K 522 409
                                    

Kalbi boğazında atarken indi arabadan, kan akışını kulaklarının içinde hissediyordu. Bu kadar alçak ve çocukça olamazdı hayır.

Jungkook profesör Kwon'a doğru daha önce hiç görmediği bir hızla koşuyordu, bu sırada kadın elindeki çantasından araba anahtarını çıkarırken bir yandan da yürüyordu.

Junkook yanına geldiğinde şaşırarak ona baktı, çocuk nefes nefeseydi, elinde dikkatle tuttuğu ödevle eğilmiş soluklanıyordu.

Jimin'in kalbi göğsünün içinde bir takla attı.

Yaşadığı şoktan zorla çıktı ve onlara doğru koşmaya başladı, aynı zamanda da karnında düğümlenen tuhaf histen kurtulmaya çalışıyordu.

"Bu... bu Jimin'in... Park Jimin'in..." Kesik nefesler arasında lafını bitirmeye çalışırken Jimin de yanına gelmişti, onunla eşit ritimde soluklanıyordu ama onun kadar nefessiz kaldığı söylenemezdi. Koca otoparkın bir ucundan diğer ucuna beş saniyede gitmişti, çıldırmış olmalıydı.

"A-ah, merhaba hocam." Kadının önünde saygıyla ve biraz da korkuyla eğildi. Çok korkutucuydu, şimdi bile kollarını göğsünde kavuşturmuş onlara dik dik bakıyordu. "Geç kaldığım için özür dilerim, setten daha yeni çıktım ve zamanında gelmek için çabaladım ama, şey," Yumuşak bir şekilde Jungkook'un elinden aldı ödevini. "işte." Ona uzattı ve sonunda gözlerinin içine bakabildi.

Kadın gözlüklerini burun kemerinden yukarı itti ve kısaca başını salladı. "Sorun değil. Programına rağmen bugün teslim edebilmen güzel oldu."

Jimin şimdiye dek ondan alabileceği en iyi övgüyü aldığını düşündü o an. Tekrar eğilerek selamladı, Jungkook da dibinde onu tekrar etmişti. Profesör ardından arabasına binmeye yeltendiğinde kenara çekilip ona yol verdiler ve tam anlamıyla çekip gittiğinde rahatlamayla tuttuğu nefesi bırakabilmişti.

"Ah, şükürler olsun."

Jungkook hafifçe kaburgalarını dirseğiyle dürttü. "Sana yetişirsin demiştim."

Jimin minnetini nasıl ifade edeceğini bilmeyen bir halde süzdü onu. "Ben- çok teşekkür ederim Jungkook. Çok ciddiyim, sen olmasaydın ben fark edene kadar hoca çoktan gitmiş olurdu."

Önemsiz bir şeymiş gibi elini salladı Jungkook. "O kadar da büyük bir şey değildi."

O kadar da büyük bir şey değil miydi... neyse, Jimin uzatmak istemiyordu o yüzden dudaklarını ince bir çizgi halinde kapattı ve başını salladı. "Arabadan uçarcasına çıktığında bir an ödevimi alıp kaçırıyorsun sanmıştım."

Küçük olan genç kafasını sallayarak kahkaha attı.

"Kafanda kurduğun kişinin yanından bile geçmiyorum hyung."

Jimin dudaklarının kenarından silip atamadığı gülümsemesiyle ona baktı. "Emin misin?" diye tereddüt bile etmeden dalga geçince Jungkook alt dudağını ısırarak gülümsedi.

"Tamam belki biraz yaklaşıyorumdur."

Gülüşünü tuttu, kaşlarını kaldırarak ona baktı. "Imm." Derin bir nefes aldı Jimin. Ödevi profesörüyle beraber güvende olduğu için sonunda yüzde yüz bir doyumlulukla rahattı. "Peki o zaman, gitsem iyi olur. Sen de grubunu çok bekletme, zaten yeterince geç oldu."

"Evet... Bıraktığın için teşekkür ederim."

Jimin geri geri adım atarken kafasını salladı. "Önemli değil. Yarın görüşürüz." Uzun gence son bir kez hoşça kal dedikten sonra arkasını döndü.

"Görüşürüz!" demişti Jungkook Jimin'in dönüp de kontrol etmesine gerek olmayan o malum gülümsemesiyle.

Derin düşüncelere dalmış bir halde arabasının yolunu tuttu.

Through The Lens • Jikook [Çeviri]Where stories live. Discover now