68 : all women should be friends

836 109 95
                                    

12:00

"Hadisene be kızım. Ben Rosé soloyu bu kadar çok beklemedim."

Verena'nın tuvalet kabini önünde kurduğu barikattan dolayı dakikalardır onu dinlerken, klozetin kapağını kapatmış oturuyordum, kara kara düşünmek dedikleri bu olsa gerekti. Stresten her zaman nasıl ağrırsa öyle ağrıyordu midem, bulanıyordu sürekli. Alnımdaki kan lekesini lavaboya girince yüzüme çarptığım soğuk suyla yıkamıştım ama hâlâ oradaydı sanki. Verena iyi olanı yapmıştı, ben de yapmak isterdim ama muhtemelen kemiklerim kırılırdı. Bir keresinde skor makinesinde yumruğum hedefi kaydırıp metale denk gelmişti. El kol kordinasyonunda berbattım.

"Sen git. Midem çok kötü benim Verena." Elimle karnımı ovalamaya başladığım sırada sesim boğuk çıktı ve yankılandı.

"Hamile misin kızım ya of aman. Gidiyorum. Zaten elim acıdı. Pezevenk suratı sert oluyormuş. Pezevenk."

Söylene söylene giderken duraksamıştım, takılı kalmıştım sözlerinde. Reglim bu ay gecicekti zaten, geçen ay promosyonlarda hastalanmamak için aldığım regl geciktirici haptan dolayı. Bir an Verena hamile misin diye sorunca korkmak kaçınılmazdı çünkü o aptal Mark seviştikten sonra dengesizce davranıp bırakmıştı beni. Kalbimi ilk kıran da buydu.

Nasıl olabiliyor ya? Bu da mı dünyanın bir dengesi? O kadar ay, her gün her dakika birbirimize katlanmıştık ve sonunda rahat bir zamana geldiğimizde her şey mahvolmuştu. Ne boktan bir düzendi bu böyle? Emek harcadığın bir şey tam rahatladığında kayıp gidiyordu elinden, boşa çıkıyordu her şey.

Tuvalet kabininden çıkmaya karar verdiğimde kapının kilidini açarken lavaboya giren kişiyle göz göze geldim. Artık içeri geri girmek imkânsızdı.

Keskin bakışlarını benden çekip, ifadesini bozmadan kabinlerden birine yöneldi Haerin. Ben de ellerimi ve yüzümü tekrar yıkamak için lavaboya yöneldim.

Haerin'in solo promosyonlarında 3'ten fazla birincilik aldığını biliyordum. Hatta Iren bunu söylerken bizim yalnızca bir tanecik birincilik aldığımıza isyan etmişti, bense şükretmiştim. Haerin'in bizden daha fazla hayranı vardı elbette. Ve şarkısı da hit bir şeye benziyordu. Birkaç kere duymuştum ama aklıma takılmıştı. Saçları hâlâ lacivertti ve hâlâ simsiyah giyiniyordu. Onunla uzunca zamandır böyle lavaboda karşılaşmadığımız için hakkında negatif bir şey beslediğimi hissetmiyordum. Zaten şu anki bütün negatif hislerim Mark'la ilgiliydi.

Kabinden çıkınca bakışlarımı ellerime çevirip iyice köpüklemeye devam ettim ellerimi. Gidip uyumak istiyordum yorganı çekip kafama kadar. Sıfırlardım belki biraz. Hislerimi bir süre de olsa unutmuş olurdum uyurken. Ama çalışmam gerekti işte. Tepinmem gerekti biraz daha. Kırılmam, acımam, parçalanmam gerekti.

"Şarkın büyük başarı kazanmış tebrik ederim." Diye mırıldandım tam gideceği anda.

Adımları durdu, bana döndüğünü hissettim ama ellerimi yıkamaya devam ettim. "Ne istiyorsun?" Diye yorgun bir tonda konuşunca ellerimi durulayıp ona döndüm.

Kaküllerinin altından bakıyordu bana donuk ve bir o kadar da yorgun bakışlarıyla. "Bir şey istemiyorum sadece tebrik ettim." Diye yanıtladım onu, pek memnun görünmüyordu daha çok şüpheci bakıyordu.

"Başarıma mı göz diktin? Bir o kalmıştı çünkü elimden almadığın."

Kaşlarım çatıldı hızla. "Sana iyi niyetle tebrikler dedim ve bir anda başarına göz dikmiş oldum?"

"Tipik başrol kız hareketi işte. En sonunda her şeye sahip olursun değil mi?" Benimle dalga geçer gibi konuşuyordu ancak bir yandan da sanki sitem ediyordu.

"Senin olan hiçbir şeyde gözüm yok tamam mı? Eğer vurgulamak istediğin nokta Mark'sa ona sahip değilim."

"Ne demek sahip değilim? Dalga mı geçiyorsun? Sizi tanımayan bile aranızda bir şey olduğunu anlar."

"İlla söylemem lazım yani... Ayrıldık. Sevinebilirsin."

Bir an duraksayıp kaşlarını çatarak tıpkı algılamaya çalışır gibi baktı bana. "Dalga mı geçiyorsun?"

"Neden böyle bir şeyle dalga geçebilirim ki?"

"İnanamıyorum." Kaşları hâlâ çatıktı. "O mu ayrıldı sen mi?"

"Sen cidden soruyor musun bunu?"

Omuz silkti. "Belli o ayrılmış. Şu hale bak, sevgisizlikten sokaklara düşmüş âşıklar gibi görünüyorsun. Nasıl kadınsın sen?"

"Sen kendine bak!" Sahiden bunu söyledin mi Renee? Çünkü o hep bakımlı.

Burnundan sert bir nefes verip güldü dalga geçer gibi. "Arkadaşlarının yerinde olmak istemezdim ama olsaydım gerçek arkadaşlık yapıp sana bir çeki düzen verirdim. Biraz özen göster kendine. Acı çekip bunu belli etmek için ayrı bir çaba harcamak niye? Neden kendin için kullanmıyorsun o çabayı?"

"Yalnız kalınca aynada kendime kızayım ama başkalarının yanında daima harika görüneyim öyle mi?"

Duraksadı. Anladı. Umursamadı. "Evet." Dedi. "Evet öyle görün." Arkasını dönüp gidecekken durup tekrar bana döndü. "Ve Renee Harbin, arkadaş değiliz ve olmayacağız da biliyorum ama kendi cinsim adına konuşuyorum, hiçbir erkek için kendinden ödün vermeye değmezmiş."

Sanırım bunu kendisi de benimle birlikte öğrenmişti şu sürede.

"Öyle bir kural yok." Diyerek durdurdum onu. "Yani arkadaş olmayacağız diye bir kural yok. Biliyorum, çok aptalca şeyler yaşadık ama en azından karşılaştığımızda sıcak bir şekilde selamlaşırsak... Yetebilir."

Lavabonun kapısını itmek için elini koymuş kısık gözleriyle bana bakıyordu. "Düşman bellediğin kıza bunu söyleyecek birisi misin sen Renee? Herkese sevgi mi dağıtırsın böyle?"

Kaşlarımı çatıp kafamı iki yana salladım. "Hayır, Haerin. Senin dediğin gibi kendi cinsim adına yapıyorum bunu. Aramızda paylaşılmayacak bir şey yok sonuçta."

Diliyle dudaklarını nemlendirip sırıtırken kafasını iki yana sallayarak güldü ve çıkıp gitti. Bunun ne anlama geldiğini çözemedim. İkimiz de farklı kişiliklere sahiptik. Her şeye rağmen, kanlı bıçaklı olsak da bir zamanlar, ölene kadar öyle olacağız diye bir kural yoktu değil mi? Ona karşı kıskançlık beslemiyordum artık. O da bana bulaşmıyordu uzun zamandır. Karşılaştığımızda atışmak yerine normal bir şekilde selamlaşıp gitsek ikimizin de canı sıkılmamış olurdu.

Lavabodan çıkarken midemdeki bulantı ve ağrı hafiflemişti. Işte, bunun psikolojik olduğunu biliyordum zaten.

Koridor boş sandım bir an pratik odasına giderken ancak eşya dolaplarının orda birisi bana sırtı dönük şekilde ileri doğru ilerlerken kaşlarım çatıldı, durdum kaldım olduğum yerde birkaç saniye. Mark mıydı o? Kafasında cap şapkası, kareli gömleği ve jeani. Onu arkasından bile tanıyamayacak kadar mı yabancılaşmıştım bir anda? Oradan uzaklaşıp gitti merdivenlere, yukarı çıktı. Bu katta ne yapıyordu bilmiyordum ama artık onunla her karşılaşmamda bütün anılar zihnimde filizlenip ardından o tartışma sahnelerimize gelince sararıp solacaklardı.


Idol Of Idol Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin