26 : busted after making space

1.6K 137 186
                                    

🌌

Eğer buraya gelmeseydim her şeyin yine bu şekilde ilerlemeye başlayacağından emin değildim. Ben sadece kalbindekilere ulaşmaya çalışan bir kadındım ve ellerim Mark'ın saçlarındaydı.

Ellerimi boynuna götürüp onu kendimden uzaklaştırdım ve hafifçe doğrulup sırtımı yatağın başlığına yasladım. O da düzelip oturur hale geldi karşımda. Saçları darmadağınıktı. Gözleri dolmuş gibi parlıyordu. "Bir sorun mu var?" Diye sordu kalın tondaki sesiyle.

Dağılan saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. "Hayır. Tuhaf hissediyorum." Diye mırıldandım. "Seninle birlikte olmak tuhaf hissettiriyor." Gözleri yüzümde dolanıyordu, yanaklarım yanmaya başlamıştı. Hissettiğim yoğun duygulardan dolayı gözlerim dolmuştu. Dizlerimi kırıp ona yakın oturdum, dizlerim onun dizlerinin üzerine denk gelirken, "Sadece buradan gittikten sonra bile yanımda sana ait bir şey kalmasını istiyorum. Kazağını çıkarabilir miyim?" Diye sorduğumda kıkırdadı.

"Kazağımı çıkarman için güzel bahane."

"Hayır! Bahane değil. Kazağını istiyorum."

"Tamam çıkar." Dudaklarındaki gülüşle gözlerini kaçırınca ellerimi kazağının eteklerine götürüp yukarı sıyırdım. Bana kolaylık sağlayıp kollarını çıkardı. Sonra kafasından sıyırınca üstsüz bir şekilde öylece kaldı.

Birbirimize bakıp gülmeye başladık.

Omuzları genişti, köprücükleri ise çıkık. Hafif kambur duruyordu, o yüzden kemikleri belirgin olmalıydı. Onu hep zayıf bir çocuk olarak görmüştüm ama karın kasları biraz belirgindi, göğüsleri de şiş. Eşofmanının belinden baksırı ince bir çizgi şeklinde görünüyordu.

"Umm... Peki bende sana ait ne kalacak?"

"Saç tokamı ister misin?" Diye sorarken dağılmış örgümün ucundaki siyah lastik tokayı çıkardım. Kafasını olumlu bir şekilde sallayınca elini tutup bileğine geçirdim. Iki elimle tuttuğum benim elimden büyük olan eline bakmaya devam ederken elleri ellerime dolandı. Ona baktım.

"Hızlı gitmek gibi bir derdim yok. Hayatımızın nasıl olduğunu biliyoruz."
Dudaklarımı büküp kafamı olumlu bir şekilde salladım sözleri karşısında. Parlak siyah gözler gözlerimdeydi ve hep olduğu gibi iyi hissettiriyordu.

Tek elimi elinden ayırıp yüzüne götürdüm. Yanağına yerleştirip hafifçe yanağını okşadıktan sonra saçlarına götürünce gözlerini kapatıp kafasını çevirdi ve avuç içime dudaklarını bastırdı. Kalbim bu hareketi karşısında harap olurken zorlukla yutkunup genzimi temizledim.

"Sana karşı hep doluydum Mark. Burada olduğumuza inanamıyorum."

Dudaklarını el bileğimin içine bastırdı. Kolumu tutup dirseğimin iç kısmına ardından omzuma sonra da boynuma kondurdu küçük öpücüklerini. Ellerim onun göğsüne gittiğinde parmak uçlarım yanmış gibiydi, biraz aşağı karnına indirdim ağır ağır ellerimi. Bu hareketimle dişlerini boynumda hissettim.

"Renee..." diye mırıldandı. "Gitmem gerek ama gidemiyorum. Beni odamdan kovar mısın?" Sesi boynuma doluyordu, sesi o kadar yakındaydı ki bunun karşısında büyülenmekten başka bir şey yapamıyordum.

"Mark. Bu kadar gitmenin gerekmesinden nefret ediyorum. Seni bu kadar meşgul etmelerinden ve yormalarından nefret ediyorum."

Yüzünü yüzüme sabitledi. Elleri ellerimi avuçları içine aldı. Gözleri ellerimizdeydi. Dalgın görünüyordu. "Gitmem gerek."

"Yorulmaktan bıkmadın mı? Bana dert yanabilirsin. Geçiştirmek zorunda değilsin Mark."

"Seninle can sıkıcı konuşmalar yapmak istemiyorum." Diye sızlandı. Sonra gülüp, "Daha güzel şeyler yapabiliriz." Dediğinde ellerimi avuçlarından çekip omuzlarına yerleştirip hafifçe ittim.

Idol Of Idol Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin