En Uzun Gece

2.6K 225 347
                                    


Buraya birlikte başlamak istediğiniz arkadaşınızı etiketleyebilirsiniz.

Şimdi başlayabiliriz, hepiniz hoş geldiniiiz! <3
-yazarcan

🪐

"İnsanlara o kadar tepeden bakıyor ki burnu Kaf dağına kamp kurmuş sanırsın... Asosyal herifin teki, mahalledekilere selam verip konuşmamak için miyop olduğunu söylüyor ama değil. Profesyonel bir yalancı, kalabalıktan kurtulduğu an gözlüğünü fırlatıp atıyor. Hep siyah giyiniyor ama klasik hikayelerdeki kötü adamlardan değil, bahçede kedileri beslerken gördüm onu."

"Sen bu adama fena taktın kızım, neydi adı Bay A  mı diyordun?" dedi Jülide yattığı minderden doğrularak. 'Bay A mı' derken ağzından küfür edasıyla çıkarması gülmeme neden olmuştu.

Dudaklarımı büzerek mızmızlandığım sırada portakal turuncusu saçlarını geriye atarak devam etti. "Farz et ki bu bir hikâye ve adam böyle biri. Sen nesin Esin? Kendini de anlat ki hikayene girebileyim."

"Ben mi?" diye sordum gülerek. "Ben, kendi hikayesinde figüran olan aptal kızın tekiyim. Kontrol delisi ablası ve eniştesiyle yaşayan, hiçbir numarası olmayan sıradan bir insanım. Senelerdir tanıyorsun beni, bu vasat hayatımı değiştirmeye cesaretim var mı benim?"

Gözleri bana yanıldığımı hissettirerek gözlerimi bulduğunda başını iki yana salladı. "Aptalın teki değilsin, doğru zamanı bekleyen kurnaz birisin. Onların her dediğini yaparak gücünü göstermiyorsun ve seni güçsüz görmelerini istiyorsun çünkü senin gösterin başladığındaki yüzlerindeki şaşkınlığa bakıp keyif çatmak sana iyi hissettirecek." Kelimeleri tüm çıplaklığıyla önüme dökerken başımı salladım. Sessizlikte bir onaylama şekliydi.

"Saat epey geç oldu Esinciğim, bize ayrılan sürenin sonuna gelmiş olabiliriz. Pişmanlık için çok geç ama kâbus için henüz erken olan bir akşamı daha kapatıyoruz," dedi gülerek. Bunu derken benden cevap beklediğini hissettirecek şekilde yüzüme bakıyordu.

Evin çatısında uzanarak yıldızları izliyorduk ve bu bizim için bir nevi terapiydi. En yakın arkadaşım Jülide, psikologdu ve işten geldikten sonra ne kadar yorgun olursa olsun çatıda benimle vakit geçirmeye geliyordu. 3 yıl önce kendi kendimi hapsettiğim cam fanusumu kırmaya çalışıyordu. Haftada birkaç gün tekrarlıyorduk bunu. Fanusum, aylar önce o tuhaf adamı izlemeye başladığımda çatlamıştı. Şimdi ise çatlaklardan kollarım ve bacaklarım kanaya kanaya çıkmaya çalışıyordum sanki.

Jülide'nin buradan kalkıp gittikten sonra dinleceği bir evi vardı, benim ise manyak ablam Nihan ve eniştem Emrah... Çatıdan inip ablam ve eniştemle yaşadığım dehşet evine inmek istemiyordum. Her gün farklı bir kavga sebebi vardı evde. Sanki günün tüö stresini atabilecekleri bir oyuncaktım ben. Üzerimde bıraktıkları psikolojik baskıda cabasıydı. Bana içten içe işe yaramazın teki olduğumu kabullendirmeye çalışıyorlardı. Ve tüm bunların farkında olarak bir gram mutlu olmadığım bu hayatı değiştirmek yerine, sonlanması adına yaşlanmayı bekliyordum. Ama bedenimin değil, ruhumun yaşlandığını kayan yıldızların omzumda açtığı mezarlardan anlıyordum. Tam da o sırada kayan bir yıldız omzumdaki yüke baskı yaptı. "Yıldız kayıyor," dedim ayaklanarak.

Her yıldız, bir ölüm... ve her dilek içimin en karanlık köşesinde tuttuğum bir yastı.

Jülide'de benimle birlikte gökyüzüne baktığında sevinçle konuştu. "Hadi dilek tutalım!"

Yüzümü gökyüzünden ayırmadan ay ışığının yüzümü aydınlatmasına izin verdim. "Küçükken bana kimse söylememişti."

"Neyi?" diye sordu şaşırarak.

Yıldız Kayarken Dilek TutulmazWhere stories live. Discover now