Kül

697 101 72
                                    

"Sırtındaki tabutu gördüğümden beri o tabuta girmek istiyorum."

Gözlerim bunu beklemediğinden kocaman açıldığında ne diyeceğimi bilemiyordum.

O tabut ölüler için girmene nasıl izin verebilirim ki?

Tabut, ölüm, yıldızlar... Bu üçü canımı yakıp yıkıp boğazıma düğümlenmiş bir acı bırakıyordu artık. Kalabalık sessizliğimi sindirirmişçesine ona bakmaya devam ettiğimde tekrar konuşan o oldu. "Tabutun içini merak ediyorum, kimleri öldürüp gömdüğünü, kaç cesetin yükünü taşıdığını merak ediyorum."

"Tabutun içinde cesetler yok, yıldızlar var." Sesim genzimi acıtmıştı.

Gözleri anlam veremediğim bir parlaklıkta akşamın kasvetli havasını aydınlatırken elini yanağıma koydu ve önüme gelen bir tutam saçı yavaşça okşayarak kulağımın arkasına itti. "Yıldızların ölüler olduğunu biliyorum Yıldız Tozu."

Parmaklarının saçlarımda dolaşmasına izin vererek gözlerimi yumdum. "Yıldızlar ölüyse, yıldız tozu ne Bay A?"

Bunu soracağımı bekliyormuş gibi belli belirsiz güldü. "Ölüler yakıldığında kül olmazlar mı? Yıldız tozu da o külden işte. Sen yakılmışsın ama ruhun hapis kalmış, şimdi özgürleşiyorsun."

Kül... Sanki bu kelimeyi onunla ilk kez öğreniyordum.

"Yanıp küle dönmüşsün, soğumuş küllerin ama hâlâ beni yakmayı nasıl başarabiliyorsun?" diye devam ettiğinde afalladım. Dilim sessizdi ama gözlerim onu izleyerek yeterince konuşuyordu.

"Sana dokunduğumda yanıyorum Yıldız Tozu."

Ben sıcak bir şeymişim gibi yüzümden çekti bir anda elini. "Ama asıl sorun seni de yakıyorum."

Bir anda ayaklandı ve valizimi işaret etti. "Gel sana odanı göstereyim. İstediğin gibi dinlenirsin."

Duygusal bir haldeyken bir anda ciddileşip normale dönerken bu anlık geçişe uyumluydu ama ben hâlâ bir dakika öncesinin büyüsünde kalmıştım. Başımı hafifçe sallayarak gözlerimi açıp kapattım ve onun peşinden ilerledim. Eski ahşap basamakları çıkarken soru sormadan edemedim. "Bu eski evde ne yapıyorsun?"

Ev, eski bir sahafta gibi hissettiriyordu. Farklı bin bir çeşit insan tarafından çevrilmiş kitap sayfası gibiydi. İçerisi temizdi ama eski bir esintisi vardı. Parkeler ben ardından adım attıkça gıcırdıyordu. Salondaki koca camı perdeyle kapatmamıştı ve kenarlarda açık duran iki siyah perde vardı. L koltuğu da koyu renkteydi ama evde koyuluğun verdiği bir kasvet yoktu. Aksine duvarlar hâlâ neşeliydi. Evi sade bir şekilde döşemişti. Sadece hiç bakım göstermemesine şaşırmıştım. İçten içe evin ne kadar çok onu yansıttığını düşündüm. Bay A dışarıdan kusursuz görünen bir adamdı, ruhunda tek bir çizik bile yoktu görünüşte ama içi eski bir harabe gibiydi, yıkılmak üzereydi.

"Bu eski evde yaşıyorum," dedi koridorun sonuna ilerlerken.

"Yıkılmasını bekliyor gibisin."

"Senin gibi."

Genişçe olan holün de aşağıdaki salon gibi boydan boya büyük bir penceresi vardı ve denizi daha ihtişamlı görüyordu. İki odanın kapısı karşı karşıyaydı ve geride bir kapı daha vardı. Karşılıklı olan odalardan sol taraftakine ilerledi. "Burası şimdilik senin odan, hemen ilerideki kapı banyo." Karşımdaki odayı gösterdi. "Ve benim odam... Ev küçük çabuk alışırsın."

"Hep burada mı kalacağım?"

Saçma bir soruydu kabul. Ama o saçma sorularıma alışmıştı ve bence sevmeye de başlamıştı. Cevap vermediğinde tekrar konuştum. "Sana kira vermeliyim."

Yıldız Kayarken Dilek TutulmazWhere stories live. Discover now