🐰

106 7 11
                                    

"kook?gelmiyor musun?"

hızla merdivenlerden indim ve yerdeki çantamı sırtıma takıp "geldim" dedim kısaca.

evden çıktık ve okula yürümeye başladık.yolda sohbet ede ede okula vardık ve sınıfa girdik.

~

kulaklarıma nüfus eden zil sesiyle roseanne ye döndüm. "bahçeye çıkmaya ne dersin?" gülerek başını salladı ve ayağa kalkıp geçmem için yol verdi. sınıftan çıktık ve bahçedeki çardağa doğru ilerledik.

birkaç dakika sonra yanımıza okulda yanlızca birkaç defa görüp selam verdiğim jennie geldi ve roseanne nin yanına otudu.

tanışma faslı bittiğinde jennie saygılı bir şekilde beni tanısada yinede daha çok tanımak istedi.kısaca tanıştık ve kuruyan boğazıma ayağa kalktım.

"nereye gidiyorsun?"

roseanne ye döndüm ve "kantine.biraz daha beklersem susuzluktan organlarım iflas edecek." ayağa kalktı ve "sen otur ben giderim,hem benimde almam gereken şeyler vardı." biraz düşündüm ve başımla onayladım.

roseanne gülerek yanımızdan uzaklaştı.

roseanne

kantindeki yoğunluğa bakıp iç çektim. sıraya girmeyi ne zaman öğrenecekti bu aptallar? uzun bir nefes alıp aralarına girmeye çalıştım. en arkada sıra beklersem sıranın asla bana gelmeyeceğini biliyordum. birbirine yapışan bedenler ve başımın üzerinden uzanan eller üstüne de herkesin bağırması bir felaketi andırıyordu.

ayakkabıma basan bir ayakla başımı ayakkabıma  indirdim. eğilip ayakkabımın tozunu sildim fakat o da ne?

bir anda belimde hissettiğim acıyla yere düştüm ve açılan boşlukla herkes üzerime basarak geçmeye çalıştı.

ayak bileğimde bir yanma hissettim acıyla inledim.sinirlerim altüst olmuştu. bir anda doğruldum ve ayağa kalkıp sinirle herkesi itererek en öne geçtim arkamdan herkes ofluyordu ve  bağırıyordu fakat sinirimden ne dediklerini duymuyordum bile.

suyu aldım ve kendimi oradan nasıl çıkardığını cidden bilmiyordum. tekrar arkamdaki yoğunluğa baktım ve çardağa doğru bir adım attım. dur bi dk.

bileğimdeki o yanma hissi tekrar kendini gösterirken acıyla kendimi yere attım.

junkook

zil çalmasına 2 dakika kalmıştı. nerede kaldı bu kız? kantin sırasına tekrar baktığımda sıradan suyla çıkan roseanne yi gördüm ve dur o düşmüş müydü?

hızla yanına gittim ve diz çöktüm.

"roseanne? iyi misin? ne oldu?"

ayak bileğini acıyla tutan roseanne önemli değil dercesine elini salladı.

onu hışımla kucağıma aldım ve revire doğru ilerledim.onun bakışları bir an olsun benden ayrılmıyor ve sürekli önemli bişey olmadığını ve gerek olmadığını söylüyordu.

revire geldik ve boş revir odasına kısaca göz atıp onu oturttum. dolaplara sıra sıra baktım ve ihtiyacım olanları alıp yanına döndüm.

ayakkabısı toz olmuştu. bileğini kavradım ve bakmaya başladım. morarmış ve şişmiş bileği içimi acıtıyordu.

kerimi yavaşça sürdüm acısını belli etmemeye çalışıyor gibiydi ve sıktığı dişleri kendini belli ediyordu.

bileğini sardım ve onu tekrar kucağıma alıp müdürün odasına doğru yol aldım.

odaya girdiğimizde müdürden büyüyen gözleri alarma geçti ve "neler oluyor?" diye sordu. roseanne yi koltuğa bıraktım ve müdüre olanları anlatan roseanne ye kısaca bakıp.

"bu yüzden sizden izin istemeye geldim hocam. roseannenin bileği hiç iyi değil yürüyemiyor ve bileği şişmiş dinlenmesi gerekiyor. evde çok yakın değil kendi başına gidemez.yani-"

"tamam tamam. gidebilirsiniz. bu günlük izin veriyorum. notları bir arkadaşından alırsın junkook."

başımla onayladım ve roseanne yi kucağıma alıp odadan çıktım.

"junkook ben yürüyebilirim."

"roseanne bileğin çok kötü böyle yürüyemezsin. saçmalama."

"böyle rahat hissetmiyorum, y-yani utanç verici bişey bu."

dediğini anlamıştım. okuldaki herkes bize bakıyordu ve bu onu kötü hissettiriyordu galiba.gülümsedim ve onu yavaşça yere bırakıp önüne geçtim.

üzerimdeki ceketi çıkardım ve belinden geçirip kollarını beline bağlayarak kısa çorrunu az da olsa kapattım.

arkamı döndüm ve onu bir çırpıda sırtıma aldım.

kıkırdadığını duyduğumda bende kıkırdadım ve sınıftan eşyalarınızı alıp okuldan çıktım.

~

elimdeki poşetle marketten çıktım ve kaldırım taşında oturan roseanne ye baktım.

heyecanla ellerini çırptı ve poşeti elimden alıp dondurmasını açtı. ben onu sırtımda taşıyacağım için kendime almamıştım.

onu tekrar sırtıma aldım ve sohbet etmeye başladık. bir anda ağzıma değen soğukla irkildim fakat sonrasında ne olduğunu anlayıp güldüm.

"düşündümde bu dondurma bana fazla gelicek benimle paylaşmaya ne dersin?" diyen roseanne ye güldüm ve küçük bir ısırık alıp yola devam ettim.

roseanne başını öne uzatıp bana baktığında bende ona baktım "beni taşımak zorunda değilsin junkook.ve seni yoruyorum, özür dilerim."

"roseanne yorulduğumu nereden çıkardın?çok hafifsin ve eve yaklaştık zaten."

yanağıma bir öpücük kondurdu ve teşekkür etti.

love? (rosekook) Where stories live. Discover now