4. Bölüm •

33.6K 1.8K 656
                                    


Merhaba.
Hızlı yazdığım bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz. ❣️
Oy vermeyi, yorum yapmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayın. 🙏🏻
Sizi seviyorum. 💞
İyi okumalar. 🌸

Sevgi; iyileştiren, kabuk tutmayan yaraları saran, merhem olan, büyüten ve bir insanın yaşadığını hissettiren en önemli duygudur

Rất tiếc! Hình ảnh này không tuân theo hướng dẫn nội dung. Để tiếp tục đăng tải, vui lòng xóa hoặc tải lên một hình ảnh khác.

Sevgi; iyileştiren, kabuk tutmayan yaraları saran, merhem olan, büyüten ve bir insanın yaşadığını hissettiren en önemli duygudur. Karın doyurmaz, susuzluğu gidermez ancak bir insana dönüşerek hayat verir.

Bir çocuk, sevgisiz büyüdüğü takdirde; bu açığı ya başka insanlarda ya da yanlış nesnelerde arar.

Ben, sevgiyi çok aramıştım. Babamın bir gülüşünde, dışarda başını okşadığım bir kedinin mırıltısında yahut okul arkadaşlarımla ettiğim bir iki sohbette, hep aramıştım. Lâkin, bu arayışın bir gün beni uyuşturucu kadar büyük bir yanlışın içine iteceğinden habersizdim. Aciz bir düşüncenin ardına sığınıp; zihnimi ve bedenimi, kimyasallara teslim etmiş bir kaç saatlik sahte mutluluğun büyüsüne kanmıştım.

Uyuşmaya başlayan parmaklarım, dizlerimin üstündeki Sabahattin Ali'ye ait kitabın sayfasını usulca çevirdi.

Gözlerimi, boş kütüphanenin duvarında asılı olan saate çevirdiğimde; Hakan Bey ile olan terapime az bir vakit kaldığını görerek geriye yaslandım ve tutulmuş boynumu ovuşturdum. Kitabın, ince kapağını sakince kapatıp aldığım rafa yeniden bırakarak ayaklanırken arkamdan, tanıdık bir ses işittim. "Veda?" Arkamı döndüm. Dün, Çağla'nın yanında gördüğüm çocuk ile karşı karşıyaydık. "Ne zamandır burdasın? Hiç fark etmedim seni." Dudaklarımı birbirine bastırıp kahverengi gözlerinin odağında kıpırdandım. Adını hatırlamaya çalışıyordum. Emir olmalıydı. "Oturduğum yer rafların arkasında kalıyordu, görmemişsindir." diye söyledim, elimle oturduğum yeri işaret ederken. Başını hafif bir hareketle salladıktan sonra, "Anladım." dedi. Ardından, elini ceplerine soktu. "Ben de, çay içmek için kantine inecekim. Beraber inelim mi?" Gözlerimi, ondan uzaklaştırıp tekrar saate döndürdüğüm sıra da, "Çağla'da ordadır." dedi, yeniden. Terapi için hala vaktim vardı. "Olur, inelim."

Onunla birlikte, kütüphaneden çıkıp merdivenlere yönelirken; etraf boştu. Burda kaldığım süre boyunca bu saatlerde, koridorların ve ortak alanların tenha olduğunu görmüştüm. Herkes, öğle yemeğinden sonra odalarına çekiliyordu.

"Sen, nasılsın Veda?" Yanımdan yükselttiği sesi, dikkatimi fayans merdivenleren çalıp ona çevirirken omuzlarımı silktim. "İyiyim, sen?" Benimle, benzer bir hareket yaparak iyi olduğunu belirtirken kantine girdik. Hastanenin, ıssız koridorlarına nazaran kantin bir hayli kalabalıktı. "Tüh," dedi, Emir sakin bir sesle. "Kalabalıkmış. Sorun olur mu senin için?" Ellerimi cebime sokup etrafa kısa bir bakış attıktan sonra, kararsızlıkla başımı iki yana salladım. "Peki o halde." Emir'in peşi sıra, kantinin penceresine adımladım. Yaşlı kantinci, burnunun ucuna düşmek üzere olan gözlüklerini düzeltirken "İki çay." diye, söyledi Emir çabucak. Ardından, cüzdanına uzanmak için elini arka cebine götürdü. Ben de, ceketimin cebinden para çıkaracakken gözlerimiz buluşmuştu. "Benden." dedi, cüzdanını yerine bırakıp. "Bu seferlik, benden olsun. Bir dahaki sefere, sen bana ısmarlarsın." Elimi ceketimden çekerek usulca başımı salladım ve "Pekâlâ." diye mırıldandım. İki liralık bir çay için uzatmayacaktım.

TARUMARNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ