23. Bölüm •

23.7K 1.6K 430
                                    

Merhaba.
TARUMAR 25K oldu! İlginiz için teşekkürler, hepinize minnettarım.

Her gün yeni bölüm atıyorum sanırım. 😂
Kısa ancak dolu bir bölüm oldu. Umarım beğenmişsinizdir.
Hatalarım varsa affola.💜
Sizi seviyorum, iyi okumalar. 🌸

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 💕

Avuçlarımdan çalınan çocukluğum kimsesizler mezarlığına gömüldü

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Avuçlarımdan çalınan çocukluğum kimsesizler mezarlığına gömüldü.

Bedenime ilmek ilmek işlenen hüzün, zihnime fısıldayan haris bir canavara dönüşürken toprağa karıştım. Ruhum çürüyordu, çürüdükçe; insan görünümlü kemirgenler, onu hayasızca sömürüyordu. Ölüyordum işte, nefes aldıkça vücudumdan uzanan ceset kokusunu duyumsuyordum.

Annesini bir kez olsun görmeyen; babasının tokatladığı, kirli elbiselere sahip kız çocuğuydum. Annelerinin, uzak durmasını tembihlediği bir figüran, acı tohumuydum. Yıllar geçti lâkin yüzüm bir kez olsun gülmedi. Doya doya sevinemedim, kahkahalar atıp eğlenemedim. Bir kez olsun, çocuk parkına götürülmedim. Benim için yapılan sıcak kurabiyelerden yemedim. Babam, işten dönerken süpriz yapıp istediğim oyuncağı almadı; hiç bana sarılmadı.

Kimsesizdim.

Sığınacak bir evim, annem, babam, kardeşim yahut dostum yoktu. Annemin rahmine düştüğüm andan bu yana, doğumumu heyecanla bekleyen hatta beni yaşatmak için kendi canını veren kadın rağmen kimsezdim. Kendi kollarımdan başka, şefkatine sığınacak kimsem yoktu. Oturduğum hastanede; metal koltuğun üzerindeyken daha iyi anlıyordum bunu.

Onlarca insan geçiyordu önümden. Doktorlar, hemşireler ellerinde enjektörlerle koşuştururken kimiler ağlıyor, kimileriyse bir enkaza dönmüş gibi oturuyorlardı öylece. Dışarda hızını arttıran yağmur damlaları, hışımla hastanenin büyük camlarına vururken bir sokak köpeği, girişe oturmuş sıcağa sığınmaya çalışıyordu. Soğuktu. Fakat bu soğuk dahi, ruhumu alevlendiriyor; gözlerimi yakıyordu. Kaç saattir burdayım?  Gün doğmak üzereydi. Saat ece yarısını çoktan geçmişti, karanlık izlerini yavaş yavaş aydınlığa bırakırken gök, siyahtan naif bir kızıllığa bürünüyordu.

"Ne yapacağım ben?" dedim, fısıltıyla. Ellerimi başımın arasına alırken gözlerime hücum eden damlalar burnumu sızlattı. Tekrar düşündüm. Babama, evime dönmeyi düşündüm. Lâkin gözlerimin önünde beliren kızıl saçlar, babamın öfkeli gözleriyle karışıp zihnimi ezerken dudaklarımı birbirine bastırdım. "Nasıl yaparsın bunu baba? Kızınım ben senin." Parmaklarımın arasındaki saçlarımı çekiştirirken yanımdaki kadının, tuhaf bakışlarla beni izlediğini gördüm. Yanında, beş ya da altı yaşlarında küçük bir çocuk vardı.

Ayaklandım. Sıkıca tuttuğum valizi, yanımda sürüklerken etrafa bakındım. Çaresizlik... bundan daha kötü bir duygu yaşamamıştım yıllardır. İnsanı, ömrünü yakan; her türlü kötülüğün kucağına düşecek raddeye getiren illet bir ahvaldir, çaresizlik.

TARUMARWhere stories live. Discover now