20- Koku (Düzenlenmiş Bölüm)

9.9K 397 4
                                    

Afiş için Esra Eda'ya teşekkür ederim.

Aslan timi hazır ol da beklemektedir. Albay onların görevlerinin ne olacağını, neler yapacakları, hangi alanlarda görev alacaklarını anlatmaya başlamıştır. "Evet, beyler öncelikle hoş geldiniz. Hepiniz başarılı görevler icra ettiğinizden dolayı böyle bir göreve böyle bir time seçildiniz. Timin ismi Aslan, komutanınız Giray Atahanlı." deyip Giray'ı gösterdi albay. "Göreviniz iki gün sonra başlıyor aslında hemen başlayacak olsa da aksaklıklardan dolayı zaman değişti. Belgeleri Giray'a vereceğim o da sizi bilgilendirir. Bizim yüzümüzü kara çıkarmayacağınızı biliyorum hepinize başarılar diliyorum."

Tim albayın ardından "sağ ol" diye bağırdı. Albayın gitmesinin ardından Giray içtima alanının ortasına gelip ellerini arkasında bağlayıp yürürken gür sesiyle konuşmaya başladı.

"Ben Giray Atahanlı. Hepimizin anlaşıp kaynaşacağız bunu biliyorum çünkü biz bundan sonra bir tim olduk. Bu timde herkes birbirine sırtını yaslayıp canını emanet edecek, bir tim ne demek bunu benden daha iyi biliyorsunuz aramızda polisler var. Polislerin ekip ruhlu insanlar olduklarını biliyorum. Ben yemek saatini bekleyen kedilerin değil savaşmaya hazır kaplanların komutanıyım. Hepinizin attığını vuran vurduğunu deviren çakı gibi asker ve polis olduklarınızı biliyorum. Ve buna göre görevimizi yapmalıyız, bizler buraya başarılı olduklarımız için seçildik. Bunu hakkıyla yerine getirelim derim. Anlaşıldı mı Aslan?"

"Emredersiniz komutanım." Diye bağırdıklarında içtima alanı inledi. "Şimdilik dağılabilirsiniz." Giray yavaş hareketlerle içtima alanından ayrılıp odasına girdi. Masasının etrafından dolanıp koltuğa oturdu. Bu sırada odaya Savaş girdi ve Giray'ın karşısına geldi. Gözlerini Giray'a dikti konuşmak istiyor ama konuşmuyor gibiydi. Gözlerini kıstı sanki Teksas'da ki kovboylar gibi.

Önündeki dosyalardan başını kaldırıp yine ne zırvalayacak diye düşündü. O da yumruğunu yanağına dayayıp gözlerine bakmaya başladı. Giray'ın gözleri 'konuş ulan!' derken Savaş 'acaba konuşsam mı' diye düşünmeye devam ediyordu.

"Savaş konuşsana akşama kadar böyle mi bekleyeceğiz?" diye bağırdı. Normal hayatta bağırana deli, askerde ise bağırmayana deli derlerdi ama Giray'da fazla mı abartıyordu sanki. Sonuçta karşısındaki onun gibi rütbeliydi. "Ulan sende bana bağırmaya iyi alıştın." Giray ellerini yüzüne kapatıp gözlerini ovuşturmaya başladı. Birazda şakağına bastırdıktan sonra konuşması gerektiğini biliyordu. Bu sıralar Savaş'a çok fazla bağırır olmuştu. "Sinirlerim bozuk ondan. Bir de bu görev eklenince işte..."

Görevden kaçma diye bir şey yoktu Giray'ın lugatında. Aksine görev aşkı vardı onun için. Her ne kadar görevi bahane etmek istete de Savaşta biliyordu ki verilecek görevler çocuk oyuncağı değildi. Ve büyük olasılıkla Giray kaybetmekten korkuyordu, görev alıp komutanı olduğu bu timde birisinin şehit olmasından korkuyordu. Aklına Taner gelince içini bir ürperti sardı. Aslında o da o mertebeye erişmek istiyordu. Bedeni ay yıldızlı tabutta binlerce eller arasında taşınmanın bir gururu yaşamak istiyordu. Tabi ona göre güzel olsa da geride bıraktıkları için yeryüzünde ölümdü. "Giray biliyorum neden sinirlenin bozuk olduğunu, neler hissettiğini. Merak etme başarıyla tamamlarız biz aldığımız görevleri. Hem sen demiyor muydun harp okulunda başarıya giden yolda her şey mubahtır diye. Bu görev bizim sadece dosyamıza başarı olarak işlenecek. Bundan emin ol."

"Bilmiyorum Taner'den sonra... Ne bileyim ya."

"Ben İstanbul'a gidiyorum."

"Neden? Oğlum görev almışız yalnız mı bırakacaksın beni timde?" Ayağa kalkıp volta atamaya başladı Savaş. Bekledi biraz Giray'ın kurduğu cümledeki saçmalığı anlamasını. Ama tepki vermeyince konuşmaya başladı. "Kendin diyorsun tim var, benden hariç sekiz kişi var. Astek var onbaşı var çavuş var polisler var."

Yeşil BeyazWhere stories live. Discover now