1-Yaşam (Düzenlenmiş Bölüm)

38.9K 1K 61
                                    

Mican evden koşarak çıktı. Geç kalmıştı genç kız hastaneye. Tek derdi insanlara yardım edebilmekti. Sınırın diğer tarafında savaş vardı bundan dolayı sokaklardan tut hiçbir yer güvenli gelmiyordu ona göre. Hatta çalıştığı hastanesi bile. Korksa da, ölüm ensesinde soğuk nefesini hissettirse de insanlara yardım etmekten geri kalmayacaktı. Gece masada uyuya kaldı notlarını tekrar ederken. Ne kadar yorulursa yorulsun asla pes etmeyecekti. Uzmanlığını aldığında ailesinin yanına gidip mutluluğunu paylaşacaktı. Babası istemiyordu kızının Ceylanpınar'da çalışmasını. Zarar görecek diye ödü kopuyordu. Babası da Şanlıurfa'daydı. Aynı yerlerde çalışıyorlardı aslında. Babası Albaydı, kızı ise asistan doktordu. Babası ona Mican ismini vermişti. Çok severdi babası Ahmet Kaya'dan Mican türküsünü dinlemeyi. Sırf bu türkü sayesinde kızının kulağına bu ismi fısıldamıştı.

Şanlıurfa Ceylanpınar İlçe Devlet Hastanesinde çalışıyordu Mican. Hızlı adımlarla hastaneye girecekken bir el onu durdurdu. Arkasını döndüğünde yaralı bir asker gördü karşısında. Sınırın öte tarafında ölüm vardı, kan vardı, hüzün vardı ve bu asker ölüm gibi bakıyordu. Yeşilin rengi birisine bu kadar mı yakışırdı? Her ne kadar gücünü yitirmemiş olsa da suratı bembeyazdı. Genç asker gücünün son demlerindeyken konuşmaya başladı.

"Sen misin Azrail'im?" askerin şuuru açık olsa da halüsinasyon görüyordu. Karşısındaki genç kızı Azrail'i olarak görmesi de bu yüzdendi.

Oysaki kız doktordu. Onun işi hayat kurtarmaktı. Genç kız askerin bu sözüne afallasa da bir şey diyemedi. Dili lal olmuş gibiydi. Ardından büyük bir gürültü koptu ve ona zarar gelmemesi adına üstüne kapandı. Onun için hekimlik andındaki 'hasta ve toplumun sağlını baş görev sayacağıma' ibaresi bu demekti. Bu ani patlamayla yer yerinden oynadıktan sonra ortalık yangın yerine dönmüştü. Genç doktor hemen toparlanıp yerde şuursuzca yatan askerin nabzına baktı, varla yok arasındaydı. Güç bela duyuluyordu. Göz kapaklarını açtı ve göz bebeklerine baktı. Ardından koluna baktı kırılmıştı.

"Kahretsin" diye mırıldandı genç doktor. Genç kız kendi söylediğini duyamıyordu patlama yüzünden. Ona göre ortalıkta sessizlik hakim olmuştu ama öyle değildi. Bağıranlar, çağıranlar, ağlayanlar vardı.

Şimdi ortalıkta bir koşuşturma başladı. Genç kız bir anda bağırdı kendi sesini duyamasa da.

"Yardım edin sedye getirin çabuk!" diye çırpındı ince sesiyle. Genç adamın kanı ellerine bulaşmıştı, titreyen ellerine baktı. Hayatında ilk defa yakınında bomba patlamıştı ve korkmamak istiyordu ama vücudu ona engel olurcasına titriyordu. Genç adam onu şoka girmesini bir nevi de olsa önlemişti. Mican'ın aklı bas bas bağırıyordu 'şimdi olmaz askere yardım etmelisin, onun sana ihtiyacı var!'. Düşünce denizinde boğulmak üzereydi.

Ardından yanına sedye getirdiler. Mican'ın doktor arkadaşı Murat sayesinde sedyeye aldılar askeri. Murat bir şeyler söylese de kız duyamıyordu ve geçici sağırlık esir almıştı Mican'ı.

"Duyamıyorum seni Murat. Yüksek sesle konuş." dedi genç kız bağırarak. Her ne kadar yüksek sesle konuşsa da duyamazdı. Çınlama vardı kulağında. Ortalık zaten yangın yeriydi. Hemen hastayı acile aldılar. Murat acile gelen başka hastalarla ilgilenmek adına genç doktorun yanından ayrıldı. Hızla askerin kıyafetlerinden kurtuldu ve geniş göğsünü açtı. Hızlıca tespit yaptı. Dört kurşun almıştı. İkisi karaciğere yakındı diğeriyse karın boşluğundaydı. Biride omzundaydı. Heyecandan kaynaklı vücudunda gezinen adrenalinden ötürü kendinden ağır olan askeri yüzüstü çevirip çıkış yeri var mı diye kontrol edebildi daha ağır olmasına karşın.

Yeşil BeyazWhere stories live. Discover now