9 || you know what coffee i like

1.1K 160 166
                                    

"Yemek yiyelim mi?"

Jung Sungchan, Winterfell'in korkunç akşam trafiğine takıldığımızdan beri ilk kez konuştuğunda geriye yatırdığım başımı kaldırmış ve gözlerimi ona çevirmiştim.

Bana bakmıyordu, konuşurken de bakmamıştı. Arabanın içi karanlık olsa da dışarıdan gelen sokak lambalarının ışıkları yüzüne yansıyordu. Başı kapıya yasladığı elinde dururken hafifçe çattığı kaşlarıyla büyük camdan dışarıyı izliyordu, boştaki uzun parmakları ise direksiyonda sıkıntılı bir ritim tutmuştu.

"Yemek mi?" diye sordum rahatsızca; genelde dışarıda yemek yemekten uzak dururdum, kalori hesabı yapamıyordum çünkü.

"Antrenmandan çıkalı yarım saat oluyor Arin." diyerek sürdürdüğünde hafifçe başımı salladım, "Doğru," diye mırıldanmıştım ardından. "bir şeyler yemelisin."

"Sen yemeyecek misin?"

Başımı iki yana salladım yalnızca, başımı tekrar koltuğun boşluğuna yaslarken Sungchan başını elinden kaldırarak yüzüme bakmıştı. "Neden?" diye sordu boğuk sesiyle. "Aç değil misin?"

Uzun uzun açıklamak yerine "Hayır." diyerek cevaplamıştım sorusunu.

"Yemek yemek için aç olmana gerek yok zaten."

Ama ben açken bile yiyemiyordum.

"Çok güzel bir hamburgerci biliyorum. Tam da," Sağımızda duran ara yola önümüzdeki arabayla açılan kısa mesafeden ani bir hareketle döndüğünde kapıya tutunmak zorunda kalmıştım. Bedenim hafifce sağa doğru savrulurken sağdaki ara yola girdiğimizde ana yol kadar olmasa da yoğun bir trafiğin içine dalmıştık.

"Bu yönde." diyerek tamamladı tekrar kırmızı ışığa yakaladığımızda. Kontrol panelindeki büyük tabletten saate gözüm kaydığında Jung Sungchan baktığım yönü takip ederek tablete bakmıştı, ardından derin bir nefes aldığını duydum gözlerim büyük camdan dışarıda gezinirken.

Saat yediyi geçiyordu, geç kalmıştık.

"Trafik açıldığında yemiş oluruz."

Tekrar gözlerimi yüzüme çevirdiğimde koyu gözleriyle gözlerimi izliyordu; beni bırakmak zorunda değildi, aptal kardeşim yüzünden antrenmandan çıkar çıkmaz benimle bu trafikte sıkışmak onun suçu değildi. Bu yüzden hafifçe başımı salladım, yemek yemesi gerekiyordu aynı zamanda.

Ama ben yemeyecektim tabii.

Başımı hafifçe sallayarak onayladığımda dudakları gerilmiş, kırmızı ışığın parlattığı gözleri yeşile dönene kadar kısılmıştı. Ardından tekrar sağa döndüğünde şehrin lüks caddelerinden birindeydik artık.

Yolculuğumuz içi dolu sayılabilecek kadar kalabalık bir kafenin önünde durana kadar sessizdi, pek uzun da sürmemişti zaten. Sungchan kemerini açtıktan sonra kapısını araladığında ben, hala olduğum yerde duruyordum; hafif aralık pencereden sızan et kokusu midemi bulandırmaya yetmişti çünkü.

Hafifçe kaşlarım çatılırken elimi uzattım ve Sungchan'ın hoodie'sine parmaklarımı doladım; gevşek tutuşumu hissettiğinde bedeni bana döndü, ardından yalnızca siyah kumaşı kavrayan elime ve yüzüme baktı.

"Et midemi bulandırıyor," dedim, parmaklarım hala siyah kumaşı sıkıca tutarken Jung Sungchan'ın gözleri artık benimkilerde duruyordu.

"Başka bir yere gidebiliriz-"

"Sadece," diyerek kestim sözünü derin bir nefes aldıktan hemen sonra. "Arabada yesen sorun olur mu?"

Hafifçe başını salladı, "Tamam." dedi boğuk sesiyle. Gözleri tekrar onu tutan parmaklarıma döndüğünde tutuştum gevşemiş ve elimi kolundan çekmiştim. Geri çekildi o da, ardından arabadan indi ve kapıyı kapatarak önünde durduğumuz restorana ilerledi.

the red queen effect :: jung sungchanWhere stories live. Discover now