13 || you held me tight

657 82 64
                                    

Yalnız kaymayı severdim.

Hyunjin olmadan; seyirciler, koç veya juri olmadan. Sessizlikte, salonda yankılanan tek ses patenimin bıçaklarının buz üzerinde kayıp gitmesi oluşunu seviyordum.

Kendim gibi hissettiriyordu, ne yaptığımı hatırlatıyordu; durup soluklanmamı ve su gibi akıp giden hayatımda neler olduğunu benimsetiyordu bana. Akıntının beni nereye götürdüğünü bilmiyordum çünkü; durmam gerekiyordu bazen, etrafıma bakmaya ve gerçekten yaşadığıma inanmam gerekiyordu.

Triple toe loop atlamaya çalışıyordum; zordu, fazlasıyla zor ve korkutucuydu. İki kere üçlük dönerken bile beynim bulanıyordu, üç kere üçlük dönmek; düşüncesi bile buz gibi soğukta ellerimi terletiyor, midemi bulandırıyordu.

Fakat ek süre bile almadan neredeyse on beş puan fazla alabilirdik; ikinci müsabakaya bile gerek olmadan ulusal yarışmalarda birinci olurduk. Bu yüzden yaptım, zaten ne yaptıysam kazanmak için yapmıştım; kazanmak için her şeyden vazgeçtim fakat kazanmanın bu olmadığını anlamam uzun sürmüştü. Kazanırken en önemli şeyi kaybetmiştim çünkü.

Kendimi kaybetmiştim.

İkinci atlayış başımı döndürse de en temiz atlayıştı, bu yüzden durmadım ve üçlük bittiğinde yerden destek alarak tekrar sıçradım. Fakat planladığım gibi olmamıştı, en azından üçüncü atlayışını yarısını yapmayı umuyordum fakat dengemi kaybettiğimde henüz yeterince yüksekte bile değildim.

Bedenim yere yığılırken avucum ve dizim buza çarpmıştı, acıyordu fakat daha çok acıyan ise ayak bileğimdi. Acıdan gözlerim doldu fakat dudaklarımdan hızlıca kopan hıçkırığın sebebi hissettiğim acı değildi. Bileğim burkulmuştu; ya zarar görümüşse, zamanında iyileşmezse ya da hiç iyileşmezse gibi milyon tane daha cümle zihnimde dönüp dolaşmaya başladığında ne zamandır boğazıma oturmuş ağırlığa daha fazla karşı koyamamıştım.

Buz gibi yanaklarımdam sıcak damlalar dökülürken patenimin iplerini açıyordum, Ardından pateni ayağımdan çıkardım ve giydiğim birkaç kat çorabı ittirerek burkulan bileğime baktım. Daha önce hiç bu kadar kötü burkulmamıştı, daha önce hiç patenim yan kayarak bileğimi burkmamıştım; çabucak iyileşecek gibi durmuyordu.

Daha çok ağladım, dudaklarımdan kopan sesli hıçkırıklar tüm pisti doldururken canım ölecekmişim gibi acıyordu ama tek yaptığım soğuk buzda oturarak ağlamak olmutşu. Bacaklarımı karnıma çekip ağladım bir süre boyunca, ne kadar geçtiğini bilmiyordum ama kalçam buz kesmişti.

Zaten bileğim yetmezmiş gibi bi de soğuk almaktan korktuğum için ayaklandım fakat bileğim basamayacağım kadar çok acıyordu, patenimi elime aldım ben de. Tek ayağım üzerinde kayarak pistin küçük kapısına vardıktan sonra tribüne oturdum ve diğer patenimi de çıkardım.

Patenleri yanımdaki koltuğa koyduktan sonra diğer tarafımdaki çantamdan telefonumu aldım. Son aramalarda kardeşimin numarasını bulup ekranı yana kaydırdım ve telefonumu gözyaşlarım yüzünden ıslanan yanağıma bastırdım.

Bir süre sonra arama yanıtlanıp Donghyuck'un "Efendim Arin?" diyen sesini duyduğumda dudaklarımdan rahat bir nefes verebilmiştim.

"Donghyuck," dedim biraz önceye göre sessizleşen hıçkırıklarım arasında. Devam etmeme fırsat vermeden "Ağlıyor musun sen?" diye sordu kardeşim. Sesindeki ifade hızla değişirken "Ne oldu? Neredesin?" diyerek sorularını sıralamaya devam etmişti.

"Pistteyim, düştüm." dedim derin bir nefes aldıktan sonra.

"Nasıl düştün? Bir yerin incindi mi?"

"Bileğim burkuldu Hyuck, yürüyemiyorum." Birkaç saniye sessizlik olmuştu, sonra birkaç hışırtı duydum ve "Siktir, bekle hemen geliyorum." demiş, ardından bir şey dememe fırsat vermeden aramayı sonlandırmıştı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 25, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

the red queen effect :: jung sungchanWhere stories live. Discover now