Buldum Seni 15. Bölüm

28 15 25
                                    

"Olamaz. John bu.. bu o..."

Kalenin duvarlarını yıkan o korkunç şey iblisin ta kendisiydi. Etrafa aleviyle ışık saçan iblis o iğrenç çığlığını atmıştı. Önünde gördüğüm hırpalanmış bedense dostum,kardeşim Elizabeth'di.

Elizabeth'i görmemle öne atıldım. Ona doğru koşacaktım ve onu kurtaracaktım. Kolumdan geriye çekilmemle arkamı döndüm. Gözlerim dolmuştu.

"Dur Bella. Ani hareket etme."dedi.

Elizabeth gözlerimin önündeydi ve can çekişiyordu. Bense ona yardım edemiyordum. Biri koşarak olduğumuz yere geldi ve yerde bulduğu ufalanmış bir kayadan kalan küçük taşları iblise fırlattı.

Ter döküyordum. Her ne kadar cesur gibi davranmaya çalışsam da korkudan oracıkta bayılıp düşebilirdim. John'dan aldığım destek beni ayakta tutuyordu.

İblis atılan taşın üzerine o yöne doğru gitti. Öyle bir çığlık atmıştı ki gözlerimi ve kulaklarımı kapatmıştım.

Açtığımdaysa Elizabeth yerdeydi. Konuşmaya mecalinin olmadığı apaçıktı. Hemen yanına koştum. Sarıldım. Yanıyordu. Bedeni bir insana göre aşırı sıcaktı. Gözyaşlarım hıçkırıklarımla harmanlanırken John bana seslendi.

"Bella çabuk ol her an gelebilir!"

"Hadi Elizabeth. Kalk canım. Gel tutun bana."

"Bella... Gidin..."dedi. Acısı ve korkusu sesine yansımıştı.

"Bella geliyor!"

"Zayıflığı Eli. Onu bul. Yine geleceğiz. Onu bul ve bize söyle. Senin için geri döneceğiiiz!"diye bağırırken bir yandan da kaçıyorduk. İblis bizi fark etti ve peşimize takıldı.

Nereye gittiğimizi bilmeden öylece kaçıyorduk. Sonra girdiğimiz bir bölmede gördüklerimiz bizi hayrete düşürmüştü. Ölü bedenler.. Hepsi mezarların dışında...

Hepsinin ruhu iblisin elindeydi. Aralarından geçip saklanacak yerler aradık. İblisin sesini dıyduğumda tökezledim ve John'un elini bıraktım. Başka bir yöne doğru koşuyordum.

Sonra bir mezar taşının arkasına saklandım. Nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Hızlı hızlı nefes alırken elimden geldiğince sessiz olmalıydım.

Ağlayamıyordum fakat gözümden asice süzülen yaşlara da engel olamıyordum. Taşın kenarına eğilip arkama baktım. Nefesim düzene girmişti. Etrafı süzerken biri omzuma dokundu.

"İşte buradasın. Çok korktum sana birşey oldu diye."

Bunu söyleyen John'du. Onu görünce rahat bir nefes almıştım. İblis şuan heryerde olabilirdi. Her an yakalanabilirdik. Parmak uçlarımızda yürüyerek çıkışı aradık.

Kapının önüne geldiğimizde derinlerden bir ses geldi. Bir çığlık. Sanırım iblis çıkarmıştı bu sesi. Dehşet vericiydi. Hızla ayrıldık oradan.

Gizemli kişinin ağızından

Onun için yapabilirdim bunu. Onu sevdiğim için canımı tehlikeye atabilirdim. Bir iblis mahzenindeydim ve peşimde mahzenin ezeli sahibi iblis vardı.

Mezarlıkta çekebildiğim dikkati şimdi tamamiyle bendeydi. İblisten kaçamazdım belki ama ona kaçması için zaman kazandırabilirdim. Yıllardır sevdiğimi görmek için bekliyordum. Şimdiyse onun yaşaması için kendi yaşamımı ellerimle teslim ediyordum. Onun iblisten kurtulabilmesi için. Hem oradaki kızı da kurtarabilirlerdi.

Bense ölene dek burada iblisin kokuşmuş hizmetkarı olarak hergün kendime işkence edecektim. Mahzenin o kasvetli havasıyla gün geçtikçe iblisin yavrusu olacaktım.

Bedenimde hissettiğim yanmayla gözümden düşen sıcak gözyaşı yüzümü ısıtmıştı. Evet. Beklediğim olmuştu. Artık iblisin şeytani kollarında onun hizmetkarı olmayı bekliyordum.

Belkide beklediğim şey bedenimin ızdıraplar içinde can çekişerek yok olmasıydı ama kendimi boşluğa bırakırcasına gevşetmiştim. Bilincim kapanmıştı.

Ne duyuyor, ne görüyor, ne de hissedemiyordum. Düşüncelerimin içinde boğulurken o geldi aklıma. Canı için canımı verdiğim.

Belki beni hiç hatırlamayacaktı ama ben huzur içinde tekrar dirileceğim günü bekleyecektim. O gün geldiğinde kavuşacaktık. O gün görüşmek üzere. Sevgilim...

Bella'nın ağızından

İblisten kurtulmuştuk sonunda. Ama nerede olduğumuzu bilmiyorduk. Etrafta koştururken labirent misali bir yerin içinde bulduk kendimizi.

"Bi bu eksikti. Hangi yönden gideceğiz?"dedim. Yol üçe ayrılıyordu.

"Sağdan gidelim."dedi ve sorgulamadan peşinden gittim.

Bir süre sonra bir borozan öttü. Sesin en şiddetli haliydi bu. Kapattığım kulaklarımı açınca John'un sesini duydum.

"Bella kooş!"

İblis bize doğru geliyordu. Koşmak çare değildi. Ondan saklanmalıydık. Buradan nasıl çıkacağımız hakkındaysa hiçbir fikrim yoktu.

Ensemde nefesini hissediyordum sanki. Çok yakınımda gibi. Bazen uzaklaşıyor bazense burnumun dibinde duruyordu.

Ağlamamak için tutuyordum kendimi. Önceden sıradan olan neşeli hayatım yerini kaos ve karmaşanın içine bırakmıştı.

Beklenmedik bir şekilde kaşınan burnum hapşurmak için kendini yırtıyordu. Derin derin nefes aldım ağızımla ama kifayetsizdi. Hapşurduğumda çıkan ses iblisin bizi eliyle koymuş gibi bulmasına sebebiyet vermeden kaçmalıydık oradan.

Arkamıza bile bakmadan kaçtık. Oradan uzaklaştığımızda adım üzerine yemin ederimki iblis bizi görmüştü.

"Nerdesiniz benim küçük yavrularım?"

"Burda mı? Yoksaa burda mı?"

"Ah canlarım benden kaçmayın. Size zarar vermem."

Her konuştuğunda farklı bir insan sesi çıkarıyordu. Arasına saklandığımız kayaların içinde yere oturmuş tanrıya dua ediyorduk.

Gözlerimi kapatmış derin nefesler alıyordum. Yüzüme çarpan soğuk rüzgar, bir anda bahar gelmişcesine ılıdı. Hatta sıcak sıcak vurdu yüzüme.

Burnuma gelen kokuyla açtım gözlerimi.

"BULDUM SENİ..."

Yazar notu: 689 kelime. Çok mu az ne?😹 Neyse bakalım. Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı bekliyorum.

Karanlığın Mahzeni:İblisin RüyasıWhere stories live. Discover now