8

1.1K 156 99
                                    

Artık kış gelmiş, Minho ile buluşmalarımızı doğum günümü kutladığımız kafede yapmaya başlamıştık. Kar az da olsa her yeri beyazlatırken biz Minho ile kışa girdiğimizden beri el ele yüz yüze dolaşıyorduk. Beraber kar yağmadan önce lunaparka gitmiştik. İkimizinde yükseklik korkusu olduğundan doğru düzgün birşeylere binememiş ama çok eğlenmiştik

Hyunjin işe gittiğinde Minho ile buluşuyor, o gelmeden eve geliyordum. Sürekli sorun çıkartması yüzünden böyle bir yol bulmuştum işte. Ne yapabilirim?

Bugün de Jeongin'lerle buluşmaya gidiyorduk. Güzelce giyinip Minho'nun hala bende olan beresini taktım. Vermeye niyetim yoktu açıkçası. Hem çok güzeldi hem de onun eşyasının bende olması hoşuma gidiyordu.

Minho ile parkta buluşup kafeye doğru yol aldık.

"Arkadaşlarınla tanışacağım için çok heyecanlıyım."

"Ben daha heyecanlıyım. Uzun zamandır ikisini de görmemiştim ayrıca sevgilileri de olacak."

"Eskisinden iyisin ama. Bana ilk başlarda güvenmiyordun bile."

Güldüm. Haklıydı. Ona güvenmiyordum ilk başlarda. Ama şimdi canımı gözümü bile kırpmadan emanet edebilirdim ona.

Kafeye geldiğimizde kenarda bir yerde oturan, görmediğimden beri daha da parıl parıl parlayan sarı saçlı Felix'i gördüm. Yanında sevgilisi olduğunu düşündüğüm bir çocuk, karşılarında da mavi kafalı Jeongin ve Changbin. Ayrıca bir tarafta tek oturan mor saçlı bir çocuk vardı. Onu daha önce görmediğime eminim.

Oraya ilerleyip birer sandalye çektik ve yerimizi aldık.

Tanışma faslında Felix'in sevgilisinin adının Chan olduğunu öğrendik. Mor saçlı olan ise Seungmin'di ve Chan'ın kardeşiydi. Minho ve Chan önceden tanıştıkları için Minho'nun ortama alışması uzun sürmedi. Diğerleriyle tanışıp uzun sohbetler ettik. Ortama alışmak biraz zamanımı alsa da arada konuşmaya katılmıştım. Bir anda bir sürü arkadaşım olmuştu ve biraz tedirgin olsam da bu durumu sevmiştim.

Saat geç olmaya başladığında hepimiz dağıldık. Minho ne kadar eve kadar bırakmak istediğini söylese de onu gönderip hızlı hızlı eve gittim. Kapıda sinirle soluyan Hyunjin'i gördüğümde adımlarımı yavaşlattım. Ağlıyor muydu o?

"Hyunjin?"

"Jisung! Yapma diyorum! Kendine gel artık! O gitti. Yok! Böyle davranmayı kes artık!"

Çıldırmış gibiydi.

"Neyden bahsediyorsun Hyunjin!?"

"Minho'dan ve diğer arkadaşlarından. Bugün onlarla buluştun değil mi?"

"E-evet. İyi de nerden biliyorsun?"

"Günlükte yazıyor çünkü. Bodrumdaki günlükte."

Güzel günün ardından kafa karışıklığı tekrar vücudumu ele geçirmeye başladı. Artık bıkmıştım Hyunjin'in davranışlarından, rüyalardan, bodrumdaki günlüğün gizeminden, hayatımdan çıkarılan o kısımdan.

Saçlarımı geri atıp tüm cesaretimi topladım.

"Anlatsana."

"Ne?"

"Ne olduğunu anlat Hyunjin. Böyle yaşayamıyorum. Hayatımın bir kısmı kaybolmuş gibi. Günlük kafamı karıştırıyor. Ben neden burdayım? Neden üniversiteyi bitirdiğim halde çalışmıyorum? Ne yaşandı da böyle kafayı yiyecekmiş gibi hissediyorum?"

Gözlerime baktı bir süre. Korku, endişe, tedirginlik okunuyordu bakışlarından. Omuzlarından tutup sarstım onu.

"Söylesene Hyunjin! Kafayı yiyeceğim cidden!"

autumn story °minsung°Where stories live. Discover now