9

1K 164 84
                                    

Lisede aileniz sevgili yapmanıza izin vermez de sizde gizlice görüşürsünüz ya, bizde Minho ile tam olarak öyleydik şu an.

Dün olanlardan sonra Minho'yu gördüğüm için iyice rahatlamıştım. Buluşmaya devam edebilecektik ama süremiz sınırlı olacaktı.

Parkın karşısına, banka gelip beklemeye başladım. Dün yağan yağmur az olan karı eritmiş yerini ıslak mermere bırakmıştı. Bugün yağmur yoktu. Sadece biraz rüzgarlıydı. Biraz sonra hızlı hızlı bana gelen Minho'yu gördüm. Gözlerinin ışığı tekrar yerine gelmişti. Bunu görmek bile beni mutlu ediyordu.

"Çok vaktim yok, Jisung. Özür dilerim."

"Önemli değil. İyi olduğunu bilmek yetiyor. Birşey oldu diye ne kadar korktum biliyor musun?"

"Özür dilerim. Babam eve kilitledi resmen. Cidden yaptığını inanamıyorum. 23 yaşındayım ve şu olanlara bak."

İçindeki sinir yavaşça kendini göstermeye başlamıştı.

"Seni beklettiğim için üzgünüm Jisung."

"Jisung-ie der misin?"

"Hm?"

"Jisung-ie de. Jisung deyince normal gelmiyor."

Uzun zamandır duymadığım kahkahasını atınca ne özlediğimi fark ettim.

"Jisung-ie, seni endişelendirdiğim için özür dilerim."

"Önemli değil dedim Minho. Sen iyi misin?"

"Evet. Ama şimdi ne yapacığımı bilmiyorum."

Sessizlik.

Bende ne diyeceğimi bilmiyordum. Herhangi bir fikrim yoktu. Hyunjin'in de bize karşı çıktığını söyleyip iyice sinirlerini bozmak istemiyordum.

"Bundan sonra hep böyle gizli mi buluşacağız? Liseliler gibi."

Tekrar kahkaha attı. Gülüşünün sebebi olmak hiç bu kadar hoşuma gitmemişti.

"Bilmiyorum. Bir süre böyle devam etmeliyiz sanırım."

Kafa salladım.

"Jisung, biliyorsun. Çok kalamam. O yüzden gitmem gerekiyor."

"Bu kadar çabuk mu?"

Duduklarını çizgi haline getirip olumlu anlamda kafasını salladı.

"Peki. Yarın görüşürüz."

El sallayıp geldiği yöne koşmaya başladı. İçimden bir ses kötü şeyler olacağını söylüyordu.

Eve gidip birşeyler atıştırdım. Aylardır korktuğum için alıp bakmadığım bodrumdaki günlük vardı aklımda. Yemeğim artık boğazıma diziliyordu düşünmekten.

Yine de umursamadım. Hazır değildim işte. Hala boşvermiş havasındaydım. Sadece Minho ile olan ilişkim bozulsun istemiyordum. Hiçbirşey bozmasın. Biraz daha onunla mutlu olayım istiyordum. Gerçi herşey çoktan tersine gitmeye başlamıştı.

Son bir kaç gündür rüyalarımda sadece ağladığımı duyuyordum. Görüntü yoktu. Ağlıyor, bağırıp çağırıyordum. Arada Minho'nun sesleri karışıyordu araya. Beni sevdiğini söyşüyordu. 

Başımıza ne gelecekse artık çok yakındı.

Sabah yine ter içinde rüyamdan uyandım. Minho'nun rüyamda bile acı çekiyor olması beni çok üzüyordu artık.

Kalkıp birşeyler atıştırdım. Hyunjin ceketini giyip dışarı çıkarken bir anda bana döndü.

"Jisung, bugün kesinlikle dışarı çıkmanı istemiyorum."

"Yine mi?"

"Hayır, sadece hava çok soğuk. Sadece çıkma."

Gözlerimi kıstım. Ne saçmalıyordu?

Evden çıktıktan sonra gelen kilit sesi ile gözlerimi kocaman açtım. Beni eve mi kilitlemişti şu an?

Kapıya koştum.

"Hyunjin!?"

"Affet beni Jisung. Senin iyiliğin için. Yemin ederim. Doktor henüz sana birşey anlatmamamı istedi."

"Ne doktoru Hyunjin!? Artık saçmalıyorsun aç şu kapıyı!"

Ses gelmeyince pencereye koştum. Tanrım, cidden beni bırakıp gitmişti. Yedek anahtarım olduğu için şükrettim. Bu kadarı fazlaydı artık. Onunla bir güzel kavga etmeliydim sanırım.

Odama gidip masamın üstüne baktım. Dün eve geldiğimde buraya bıraktığıma eminim ama şimdi yoktu. Aptal Hyunjin!

Onun odasına gittim. Her zamanki gibi aşırı düzenli olması bir kez daha sinirimi bozmuştu. Masasının çekmecelerine baktıysam da bulamamıştım.

Sinirle saçımı karıştırdığım sırada masanın üzerindeki günlük dikkatimi çekti. Bodrumda, 1 yıl önce bu zamanlarda tuttuğum ve aşırı gizemli gelen bu aptal günlüğün burada ne yaptığını anlamadım.

Elim titreye titreye aldım. Son sayfası açıktı. Islandığı belliydi çünkü kağıt parçası buruşmuştu. En azından yazılanlar okunuyordu. Okumaya başladım kendime engel olamayıp. Her bir satırı okudukça daha da öldüm.

Bugün, bugün Minho benden gitti. İnanabiliyor musun? Babası yüzünden. Ne olurdu birbirimizi sevmemize izin verseydi? Geldiğimde kanlar içinde yerde yatıyordu. Yanına gittim ama gözleri kapalıydı. Birşeyler diyordu ama duyamadım çünkü ağlıyordum. Etraftakilere bağırdım ama bize bakmaktan başka birşey yapmıyorlardı. Yardım istedim ama herkes kendi arasında konuşup ahlayıp vahlıyorlardı.

Minho, benden nasıl gidersin? Oysa ben seni dilemiştim hep. Hep yanımda olmanı dilemiştim. Doğum günü pastamın üzerindeki mumu üflerken, gözümden düşen kirpiği üflerken, yılbaşı dileğimi dilerken hep seni dilemiştim. Şimdi ne yapacağım söylesene. Sürekli sensiz yapamam dediğim için mi gittin?

Şimdi bizi tesadüfler bile bir araya getiremeyecek mi Minho?

Geçen yıl bugün yazılmış olanlar kanımı dondurmuştu. Önceki sayfaları çevirdim. Ne yaşandıysa yazmıştım. Peki şimdi olanlar neydi? Hani Minho ölmüştü?

Kafa salladım. Bu evden çıkmalıydım. Bu evden çıkmalı ve Minho'yu kurtarmalıydım. Şu an tüm bu saçmalıkların bir önemi yoktu. Sadece Minho'yu istiyordum. Bugün ölecekse onu kurtarmam gerekiyordu.

Salona gittim. Üstüme birşey giymeden herhangi bir cama yönelip hiç düşünmeden elime geçen kitabı fırlattım.

Kırıkların tenime batmasını umursamadım. Canım zaten yeterince yanıyorken bu kesikler hiçbirşeydi. Parka doğru koştum. Minho'ya koştum. Gerçek olsa da olmasa da onu kurtarmam gerekiyordu.

Oradaydı işte. Bana gülüyordu. Yolun ortasında. El sallıyordu bana. Kendisine yaklaşan arabaya aldırış etmeden yolun ortasında durmuş bana gülüyordu.

"Minho git oradan!"

Bağırsam da beni duymamazlıktan geliyordu. Herkes bana deliymişim gibi baksa da umursamıyordum.

"Minho!"

Kaldırımdan atlayıp yanına geldiğimde araba korna çalmaya başlamıştı. Tek yapabildiğim ise Minho'ya kollarımı sarabilmekti. Büyük bir gürültü koptu sonra. Kurtardım mı Minho'yu? İyi mi?

Kanlar içindeydim. Kafamı sola doğru çevirdim. O da yerde benim gibi kanlar içindeydi ama gülüyordu.

"Seni seviyorum Jisung-ie."

"Minho..."

Sesim güçsüz çıkmıştı. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. İnsanlar başıma toplanmışlardı. Elimden geldiğince konuşmaya çalıştım.

"Minho'ya da yardım edin."

Kimse Minho'yu umursamıyor, benim başıma dikiliyorlardı.

"Minho'da orada. Ona da yardım edin, lütfen."

Artık gözlerim kapanmış, nefes alamamaya başlamıştım. Minho'ya da yardım etsinler istiyordum. Hiç orada olmamış olan Minho'ya...

autumn story °minsung°Donde viven las historias. Descúbrelo ahora