1.2

733 84 72
                                    

bu bölümü bu şarkı ile okuyun, eğer medya açılmıyorsa veya medya ile okumayı aynı anda yapamıyorsanız şarkı adı:

jorja smith - don't watch me cry

ee, bu arada peçetelerinizi yanınıza alın👉🏻👈🏻

JIMIN

"Kaç defa söyledim sana kendini şu işe vererek yap diye!" Gözlerimi kıstığımda hissettiğim tek şey, yüzümü sıyırıp geçen kağıt parçasıydı. "Bu şirketin başına senden başka geçecek çok kişi var! Ya işini doğru düzgün yapıp şirketin başına geçersin ya da buradan defolup gidersin! Aklını başına topla ve bir daha asla bir yanlışlık yapma!"

Ne zamandan beri sıktığımı bilmediğim dişlerim, çenemde büyük bir ağrı hissettirince kendime gelmiştim. "Duydun mu beni!?" Gözlerimi açtığımda, gözlerinden alev püskürten babama baktım. Tabi, baba demek ne kadar mümkünse. Korkunçtu, bir canavar gibiydi adeta.

Babamı bildim bileli hep böyleydi. Sevgiden yoksun, karanlık bir adamdı. Içinde olduğu sektör yüzünden miydi bilmiyorum fakat bir kez olsun sevgiyle saçlarımı sevmemiş, şefkatle yaklaşmamıştı bana asla.

Anneme karşı da hiçbir zaman iyi değildi. Zaten, ben küçükken boşanmışlardı ve ben ise çok uzun süre annemi görememiştim. Demiştim, o korkunç bir insandı ve annemi görmeme bile izin vermemişti. Ne zaman kendi ayaklarım üzerinde durabildim, ne zaman kendimde o cesareti buldum. O zaman annemi görmeye gitmiştim.

Odadan çıktığında sinirle ayağımı, hemen yanımdaki sehpaya geçirdim. Ne yapıyordum ben böyle? Istemediğim bir yerdeydim, istemediğim bir dünyadaydım şu anda.

Benim istediğim dünyada Namjoon vardı, Taehyung vardı. Her ikisininde kalbini paramparça ederek bırakmıştım. Ne biçim insandım ben? Bana güvenen, beni seven insanların güvenlerini zedeliyor ve kalplerini kırıyordum. Belki bir daha onları asla göremeyebilirdim, kim bilir? Belki de onları son görüşümdü o gün.

"Efendim, bugünkü programınız ne?" Sekreterim Min'in içeriye girip konuşmasıyla bakışlarımı ona çevirdim. "Hiçbir şey Bayan Min. Bugün bana hiçbir telefonu bağlama ve odaya kimseyi alma. Çıkabilirsin." Önce şaşırdığını belli eden bir beden dili takınsa da ardından beni onaylayarak odadan çıkmıştı.

Hiçbir şey yapmak istemiyordum çünkü yapacak gücüm yoktu, halim yoktu. Hem fiziksel hem de ruhsal olarak kendimi hiç iyi hissetmiyordum.

Çalan telefonumla dikkatim dağılmış ve masadan telefonumu almıştım. Arayan annemdi. Beni kolay kolay aramazdı bu yüzden oldukça şaşırmıştım.

"Anne?" Heyecanla konuştuğumda o da aynı mutlulukla konuşuyordu. "Jimin! Oğlum, bugün görüşebilir miyiz? Sana anlatmam gereken şeyler var." Dudaklarımdan annemi onaylayan mırıltılar döküldüğünde telefonu kapatıp, askıdaki ceketimi aldıktan sonra ofisten çıkmıştım.

"Efendim!" Bayan Min'in seslenmesini umursamadan koşarak asansöre ilerlemiştim. Otoparka indikten sonra şoförün gelmesiyle ona baktım. "Sizi ben götüreyim efendim." "Teşekkür ederim Joo ama bu defa ben gidebilirim."

Geri çekilerek beni onayladığında arabaya binmiş ve hızla annemin dükkanına sürmeye başlamıştım. Hızlıydım çünkü şu anda bana iyi gelecek -ya da gelebilecek- tek şey annemdi, annemin kokusu ve dükkanındaki çiçeklerin huzur verici hisleriydi.

clouds & vmin.Where stories live. Discover now