4.Bölüm "His Boşluğundan Yuvarlanıp İntihar Eden Duygular."

31.9K 1.5K 1.5K
                                    

Selam! Keyifli okumalar.🤍
Twitter'da #gülahkeri tag'iyle atılan tweetlere bakıyorum, haberiniz olsun.

Bölüm Şarkıları;

Laura Marling - What He Wrote

Ekin Beril - Biraz Sussana

"Ben kendi içime bile sığmazken, bu koca şehire milyonlarca insan sığıyordu."

🌧

4. Bölüm
"His Boşluğundan Yuvarlanıp İntihar Edem Duygular."

İnsanın çoğu zaman tutunduğu dal, yine kendisi olurdu. Kendi eli destek olurdu ona, kendi ayağı, kendi bacağı. Kendi hisleri yardımcı olurdu içindeki karmaşayı çözmeye. Fakat bazı zamanlarda ise insan her ne kadar güçlü olsa da başkasının desteğine ihtiyaç duyardı. Başkası bir kere de onun için çabalasın isterdi. Başkası ona yardımcı olsun, tutunduğu el, bir el bile olsa insan kabul ederdi bazen.

Çünkü insan yüzündeki çizgilerinin ressamı bir kere de kendi olmasın isterdi.

Benim olmuştu.

Kalkamadığımda yanımda bana destek olan çok fazla el vardı. Ve şimdiyse o ellerden biri bana sanki geri dönüşü olmayan; saf ateşten oluşan bir yolda yalın ayak yürüyor, kendi kendimi ateşe atıyormuşum gibi bakıyordu.

Alkan'ın sinirini bizzat olduğu gibi yansıtan gözleri ilk önce bana, ardından Dinçer'e değdi. "Bunun burada ne işi var?" Dinçer'in elindeki telefona baktı çatık kaşlarla, daha sonra o çatık kaşlar havalandı ve başını aniden bana döndürdü. "Şunun elinde senin telefonunun ne işi var?"

Dinçer bir kolunu arabasına yaslayıp gözlerini Alkan'a çevirdi. "Sokacağım busuna da şusuna da şimdi," dedi ters ters, "telefonunu arabada unutmuşsun," dedi bana hitaben. "Al."

Bermuda şeytan üçgenini oluşturan kenarlar şu an bizmişiz gibi hissediyordum ve aynı zamanda tepki veremiyordum. Alkan bana konuş artık der gibi bakarken Dinçer'e olan bakışları hayra alamet değildi. "Hazan cevap versene."

"Sana mı soracak cevap verip vermeyeceğini?" diye sordu Dinçer. "Sana ne?"

"Lan sen ne karışıyorsun?" diye parladı Alkan bir anda, eğer müdahele etmezsem birbirlerinin üstlerine atlamaları an meselesiydi.

"Lan?" Dinçer bunu tek kaşını yukarı dikerken söylemişti. "Yürü git işine uğraştırma beni akşam akşam."

"Sokturtma akşamına da işine de!" diyerek Dinçer'e adım attı Alkan, Dinçer işte şimdi kesinlikle sakin değildi.

"Alkan saçmalama dur," diyerek hızlıca Alkan'ın kolunu kendime doğru çektim. "Telefonumu verecekti sadece, bu kadar."

Alkan'ın seğiren çenesi bende yeni bir cevapsız soru daha yaratırken, "Onun arabasında ne işin vardı Hazan?" diye sordu, bana karşı uzun zaman sonra ilk defa bu kadar ciddiydi. "Ne işin vardı?"

"Az önce dediğim kelimeyi, sağır olabilme ihtimaline karşı tekrardan tekrar edeyim," diyerek gözlerini kıstı komiser. "Sana ne?"

"Dinçer bir dur sen de," diye bu sefer ben parladım. Birbirlerine olan bu öfkeleri nereden geliyordu, kaynağı neydi? "Siz niye birbirinize bu kadar kin dolusunuz ya?"

"Konumuz bu değil," dedi Alkan, sesi sertti ama kahretsin ki titremişti, kırgın olduğunda yalnızca böyle konuşurdu. Bana Dinçer yüzünden neden kırılmıştı ki?

GÜL AHKERİWhere stories live. Discover now