12. Bölüm "Açık Oynanan Kartlar."

17.1K 1.2K 1.6K
                                    

Merhaba!
Diğer bölümü sınav haftamdan çıktığımda yükleyeceğim ama bu süre zarfında, beni oy ve yorumlarınıza maruz bırakırsanız, daha kısa bir süre içinde de gelebilir.👀

Bomba gibi diyorum. Kartlarımızı açık oynamaya davet ediyorum.

İyi okumalar. :)

Bölüm Şarkıları;

Missio - Twisted

Tame Impala - Eventually

Backstreet Boys - Incomplete

Bazen bir cevap yeterdi ileriye, bazen ise tek bir insan iterdi beni geriye.
 
🌜

12. Bölüm
"Açık Oynanan Kartlar."

Toprak'a dehşetle bakmaya devam ederken, Doğu'nun sesi yeniden duyuldu. "Birader kusura bakma ama açlık kafana vurdu herhalde," dedi. "İki saattir düzgün fotoğraf açısı yakalamaya çalışıyorum zaten. Bir de senin frekansı sürekli başka hatlara kayan antenlerinle uğraşamam. Çağır kızları aşağı gel," dedi yeniden. Toprak'ın eli, gülmemek için tutunduğu kapı girişinden kaydı ve yere düştü. Başını arkaya çevirdi ve koridora baktığında, "Sadece Bade'yi alsam?" diye sordu fakat Doğu'nun sert sesi yeniden duyuldu. "İkisini de çağır, gel."

Doğu, kapının açık olduğunu görmüyor muydu düşüncemi söylediğiyle rafa kaldırdım. Çünkü Doğu fotoğraf çekilirken, etrafında biri ölse fark etmezdi. Toprak daha Doğu'ya cevap vermeden, başı arkaya dönükken onu kapüşonlusundan tutup odanın içine çektim ve kapıyı ayağımla kapattım. Bu sırada utançtan dolayı Dinçer'e bakamıyordum ve sanırım hırsımı tam da şu an Toprak'tan çıkaracaktım. Az önce az kalsın yaşayacak olduğumuz şey yüzünden tüm vücudum hâlâ istekle kavruluyordu ve bu boktan his de neyin nesiydi?

Beni, öpecek miydi?

Toprak, kendini benden geriye çekti ve ilk önce arkamda olduğunu tahmin ettiğim Dinçer'e, daha sonra bana baktı. Yüzündeki o muzip ifade hâlâ silinmemişti ve bu benim olduğum yerde kıpkırmızı olmama sebep oldu. Bir bana baktı, bir Dinçer'e baktı ve kendini tutamayarak kahkaha attı. "Hayırlı işler, bol kazançlar."

Elimi utançla yüzüme örttüm ve Toprak'a, "Kes sesini," diye konuştum fakat beni dinlemeden gülmeye devam etti. Dinçer, neden şu Toprak'a iki tane indirmiyordu? Şu an semazen gibi döndürülmeli ve daha sonra bayılmalıydı. Toprak hâlâ aptal gibi otuziki diş gülmeye devam ederken, Dinçer, Toprak'a artık nasıl baktı ya da hangi surat ifadesini kullandıysa, Toprak'ın gülmesi kesildi ve öksürmeye başladı. Gerçekten şu an olduğum yere bir mezar açılsa ve altına da beni gömseler, sesimi çıkarmazdım. Toprak, öksürüp tam bir şey diyecekti ki, beklemediği bir anda sırtına iki kere sert denilecek şekilde vurdum ve öksürüğü bıçak gibi kesildi. "Helal," dedim dişlerimin arasından fakat bunu söylerken kulağına, "Zıkkım," diye fısıldadım.

Bana ve Dinçer'e bir imalı bakış daha attığında, ne yaptığımı bilmeden, hızla ve aceleyle odadan çıktım ve derin bir nefes aldım. Az önce ne olmuştu? Hayır, daha doğrusu ne olacaktı? Güvenmediğim biriyle, öpüşecek miydim? Siktir, bu kelimeyi söylemek bile tüm ölü hücrelerimi diriltiyorken, bu eylemi az kalsın gerçekleştirecek olduğum kişinin Dinçer olması, tenimi daha da ürpertiyordu. Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes daha saldım. Fakat bu ahmak kalbim kesinlikle kuralına göre oynamıyordu.

Toprak ya da Dinçer'le karşılaşmamak adına asansöre ilerledim ve aşağı indim. Bu sırada gözlerim açık büfeyi arıyordu, tam elimi cebime atacaktım ki montumun üzerimde olmadığını ve telefonumu da odamda bıraktığımı fark ederek elimi alnıma vurdum. Dinçer benim gerçekten dengemi bozuyordu.

GÜL AHKERİKde žijí příběhy. Začni objevovat