16. Bölüm "Yakalanan Hisler, Örtbas Edilemeyen Ritimler."

21.5K 1.5K 7.3K
                                    

Yine geldim gecenin bir köründe, alıştınız ama artık biliyorum.

Bu bölümü hissederek okumanızı istiyorum çünkü benim için yazması zordu. Bazı şeyleri ben bile hazmedemedim ve çok zorlandım. Bu yüzden tane tane, ayık kafayla okumanızı tavsiye ederim.

Bu bölümü dinlerken sadece Another Love şarkısının slow halini dinledim. Bölüm şarkımız o olsun.

Sınır: 5 ya da 6K yorum!

İyi okumalar dilerim, güzel bebeğim kişileri.

Biliyorsunuz, ne kadar sevgi varsa içimde, hepsi size.

🌜

Yüzmeyi babamdan öğrendim, başka bir adamın kollarında boğuldum.

16. Bölüm
"Yakalanan Hisler, Örtbas Edilemeyen Ritimler."

Dinçer'in sarı gözleri ilk önce dudaklarıma çarptı, daha sonra az önce dudaklarının gezindiği boynumda durdu. Nefes alıyordum ama aldığımın bile farkında değildim. Az önce dudakları, boynumdaydı, ve orada kokusunu bırakmıştı.

"Uyutacaksın," diye fısıldadı Dinçer, esrarengiz bir sesle. Yüzümdeki elini geri çekti ama elinin yerini baş parmağı aldı. Dudaklarıma baktığında sanki alevler çıktı. Baş parmağı dudağımın üzerine durdu. "Kırmızı ha?" diye sorup, yutkundu. Parmağı dudağımın üzerindeyken, sertçe dudağımın üzerinde gezindi ve, "Taşmış," dedi erkeksi bir sesle. Parmağının baskısı yüzünden dudaklarım aralandı. "...Yani rujun."

Taşan rujumu düzeltti.

Aramızdaki bu çekimi biraz daha sürdürürse gerçekten kollarına bayılacak vaziyette olduğumdan, bir adım geriye gittim. Dinçer'in gözleri bedenimde gezinirken, boynumu açıkta bırakmak için sırtıma attığı saçlarımı yeniden omuzlarımın üzerine bıraktım. Bu sefer ben parmağımla rujumun taştığını düşündüğüm kenarını sildim ve, "Böyle daha iyi," diye mırıldandım. Bakışları arzunun en koyu tonuna bürünürken, bana adımlayamadan onu arkamda bıraktım ve terastan ayrıldım.

Onun bana yaptığı gibi.

Merdivenlerden inerken yere kapaklanmamak için, trabzanlara tutundum ve sakince basamakları adımladım. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Bunlar ben Kıvanç'la birlikteyken hissettiğim şeylerden daha fazlaydı, daha istek doluydu, daha koyuydu.

Üzerimdeki ceketinin üzerinde yaydığı koku vardı, artık bedenim de onun gibi kokuyordu ve ona ne kadar sinirli olsam da, kokusunu solumaktan kaçamıyordum.

Kaçıyordum belki ama onun kokusundan kaçmak imkansızdı.

Salona yeniden girecektim ki, aklıma gelen şeyle aceleyle geri döndüm. Salak gibi maskemi almayı unutmuştum ve bu, bugün yapabileceğim en büyük aptallıklardan biriydi. Gergince olduğum yerde homurdanırken, Bade'ye mesaj atacaktım ama kahretsin ki telefonum da masadaydı. Sakin ve mantıklı düşünmeliydim. Dinçer beş dakikaya kadar oradan ayrılırdı ve ben de gidip maskemi alırdım.

Burada durmanın mantıklı olmadığı düşüncesi zihnimi kemirirken, salondan gelen müzik sesleri çok coşkuluydu. Hızlı adımlarla koridora girdim ve tuvalete doğru gittim, fakat karşımdan gelen bir adım sesi bunu bozdu. Aceleyle başımı yana çevirip, kapıyı hızlıca araladım fakat koluma tutunan el bunu kesmişti.

"Ne yapıyorsunuz?" diye sordum, telaşla. Kolumu tutan ele bakmak istemiyordum çünkü yüzümü görmesi demek, bugünün bitmesi ve her şeyin çöpe gitmesi demekti. "Kolumu bırakır mısınız?"

GÜL AHKERİWhere stories live. Discover now