Osmanlı

140 6 0
                                    

Osmanlı döneminde toplumun eşcinselliğe bakış açısı şüphesiz bugünkü Türk toplumundan farklıdır. Osmanlı'nın kozmopolit yapısının getirdiği hoşgörü, eşcinselliği ve eşcinselleri de kapsayacak kadar geniştir.

O dönemde yazılan birçok eserde eşcinsellik günlük hayatın sıradan olguları olarak işlenmiştir. Örneğin Nev'î-zâde Atâyî'nin mesnevilerinde eşcinsel temaların işlendiği hikâyeler de bulunmaktadır.

Devrinin önemli âlimlerinden olan Atâyî'nin hamsesinin bazı nüshalarında eşcinsel ilişkilerin bütün gerçekliğiyle nakşedilmiş minyatürlerinin bulunması devrin hoşgörüsünün sınırlarına ilişkin bilgi verebilir sanılıyor.

Günümüz kaynaklarında, Osmanlı toplumundaki erkek aşkı eğiliminin en önemli sebebinin kadının sosyal hayattan uzakta olması olduğu söylenir.

Halbuki bu dönemde sanıldığı gibi bir izolasyon olmadığı o dönemdeki kaynakların incelenmesiyle görülmektedir.

Tezkirelerde de şairlerden eşcinsel eğilimli olanlara az çok rastlanmaktadır. Örneğin, Gelibolulu Âli'nin Künhü'l-Ahbâfmdaki şairlerin eşcinsel eğilimleriyle ilgili birkaç örnek bulunmaktadır.

Görüldüğü gibi Osmanlı döneminde erkeklerarası eşcinsel ilişkiler ağır cezalar uygulanmak suretiyle cezalandırılırlardı. Bu durum dönemin kanunnamelerinde de açıkça belirtilmektedir.

Örneğin Alımed Akgündüz'ün metnini yayınladığı ve tarihi belli olmayan bir Kanunnâme-i Osmânî'de konuyla ilgili şu hüküm bulunmaktadır:

"Ve eğer oğlan çeken veya kız çeken kimesnelerün, hıyanet ile evine girenim ve avret-kız çekmeğe bile varanım siyâset içün zekerlerini keseler."

Buna benzer bir ifade de 966/1558 tarihli Bozok Kanunnâmesi'nde bulunmaktadır:

"Kız ve oğlan çeken kimesnenün ve hıyanet ile bir ecnebinün evine giren kimesnenün ve avret ve kız çekmeğe bile varan kimesnenün içmiği kesile." 

XVI. yüzyıl tezkireleri üzerinde bir değerlendirme yapan Harun Tolasa, şairlerin hemcinsleriyle ilgili düşünce ve şiirlerini yorumlarken temkinli yaklaşmaktadır.

Tolasa'ya göre bu zamandan geçmiş döneme ait olaylar hakkında fikir yürütmek sağlıklı olmayabilir. Ayrıca şairlerin bu tür davranışlarda bulunmalarını devrin modası gibi algılamaktadır:

"...bütün bu duygu ve münasebetlerin mahiyetini, derecesini kesinlikle tesbit etmek imkânsızdır. Bazı durumlar bunun cinsel yönde olduğu kanaatim uyandırırken bazıları da, bunun platonik bir zevk ve bağlılıktan başka bir şey olamayacağı düşüncesini kuvvetlendirir. Anlatılanlara dayanarak bu konuda kesin bir şey söylemek mümkün değildir; söylenecek olursa, bu, ancak kişisel bir tahmin ve yorum olur."

"bazı şairlerden görülen "âşık-meşrep, âşık-pîşe, âşık-nakş, şâhid-bâzlık" gibi tabirler ve daha başka ifade ve tasvirlerden âşıklığın o devirde bir çeşit davranış tarzı olduğu ve kendine özgü hal ve tavırları bulunduğu, güzel sevmenin, âşıklığın bir nevi yaygın bir hal, bir moda durumuna geldiği düşüncesi ileri sürülebilir."

XVII. yüzyıl tezkireleri üzerinde Tolasa'nın çalışmasına benzer bir araştırma yapan Piliz Kılıç, bu dönem tezkirelerinden Riyâzî Tezkiresi'nde Alımed Paşa, Azerî, Atûfî, Revânî, Nihâlî, Fikrî, Ümîdî, Emri ve  şık Çelebi hakkında erkek güzellere düşkün olduklarına dair anektodlârı ve görüşleri naklettiğini ifade etmektedir.

Hatta  Âşık Çelebi ve Emrî'nin ölümlerinin bundan dolayı olduğu da rivayet edilmektedir. Cihan Okuyucu da erkeklere gösterilen ilgi hakkında ilginç bir değerlendirmede bulunur.

Okuyucu'ya göre "bu tip ilgilerin özellikle şairler arasında ve etrafında cereyan etmesi, dönem şairlerinin toplumun ahlak standartlarının biraz dışında olduğunu düşündürmektedir."

Yahya Beğ'in İstanbul Şehrengîz'i hakkında bir makale yazan Mehmed Çavuşoğlu, Yahya Beğ'in Şâh u Gedâ mesnevisindeki ifadelerinin onun aynı zamanda devrinin erkek anlayışını yansıttığını söyler.

Buna göre Yahya Beğ, maddeden arınmış platonik aşkı gerçek aşk olarak vasıflandırmakta, bir kadına âşık olmayı "zenbârelik (zamparalık)" olarak adlandırmaktadır.

Çavuşoğlu'ya göre hem burada hem de diğer edebî ürünlerde erkek güzellerinin zikredilişi devrin bir olgusu olarak algılanmalıdır:

Yahya Bey'in şehr-engizinde erkek güzellerin zikredilişinin güzellik ve aşk telâkkisinde, devrin sosyal hayâtının icaplarına bağlı bir keyfiyet olduğu kanaatinde bulunduğumu söylemek isterim.

Ayrıca, mutlak olarak ters bir cinsiyet duygusuna bağlamanın abesliğine de inanıyorum. Aksi takdirde, gayrı ahlâkî bir mevzuu işleyen eserin Kanunî Sultan Süleyman gibi bir padişaha ne cesaretle takdim edildiğini izah etmek müşkül olur.

Başlı başına edebî bir tür olarak klâsik edebiyat tarihinde yer almış olan şehrengizlerde yazıldığı dönemde söz konusu hangi şehir ise o şehrin güzelleri çeşitli yönleriyle ele alınıp tasvir edilir.

Bu edebî türün en dikkat çeken yönü, tasvir edilen güzellerin cinsiyetlerinin erkek olmasıdır. Bu durum modern araştırmacılar arasında birçok yönden fikir ayrılıklarına yol açmıştır.

Walter G. Andrews ve Mehmet Kalpaklı, The Age of Beloveds adlı çalışmalarında Osmanlı şiiri üzerine yapılan bilimsel çalışmaların çok azında aşk, seks ve cinsellik konuları üzerine değerlendirmeler yapıldığını, hâlbuki aynı dönemin Avrupa edebiyatında aynı konuyla ilgili olarak yüzlerce kitap ve bilimsel çalışma bulunduğunu ifade ederler.

Yazarlara göre Osmanlı dönemi metinlerinde yer alan güzel oğlan aşkı ile ilgili motif ve imajların Islami kültür ve gelenekleriyle köklü bağlantıları vardır.

Bu dönemde yazılan eserlerde, cennet içeceği ile dünyevî şarap, ölümsüz kız ve erkek hizmetçiler (vildânü'l-muhalledün) ile şarap getiren hizmetçiler arasındaki bağlantı ve farklılıkları araştırmıştır.

Ona göre Arap şairler, cahiliye dönemindeki şiir dünyasını (şarap ve sarhoşluk, sevilen genç erkekler, cennet içkisi, ölümsüz gençler, büyük gözlü genç kızlar, sonsuz mutluluk, vb.) müslümanlıktan sonra islamlaştırmış ve bu şekilde sonraki dönemlere aktarmışlardır.

Kaynak: Klâsik Türk Edebiyatında Erkek Güzelliği Ve Erkek Aşkı Anlayışı: Cinânî Örneği
Osman ÜNLÜ

EşcinsellikWhere stories live. Discover now