1/1781

1K 98 278
                                    

16.05.2021

1506 başlıyor efendim, iyi okumalar.
.

1781/1304

"Prens Taehyun."

Elimdeki gazeteyi masaya bıraktım. Kapıda dikilen Huening'e baktım. Benim en yakın arkadaşım olmasına rağmen fazlasıyla utangaçtı bana karşı.

"buyur?" dedim gülümseyerek.

"babanız, sizi çağırıyor."

Kaşlarım çatıldı ilk önce, ardından ayağa kalktım şaşkınca. "beni mi?" dedim. Kulaklarıma inanamıyorum ki. "öyle."

Hızlıca ona teşekkür ettim. Artık ezberlediğim sarayda babamın odasına giderken birkaç defa düşme tehlikesi atlattım. O kadar heyecanlanmıştım ki. Beş ayın ardından, onu tekrardan görecektim. Birkaç saniye olsa bile.

Büyük kapıyı odanın önüne geldiğimde, askerler bana selam verdi. Suratımda yer edinmiş mutluluğa kıkırdadılar ardından bana kapıyı açtılar.

Yirmi yıllık hayatımda iki üç defa girdiğim bu oda bana fazlasıyla yabancıydı. Büyük odanın tam ortasında geniş bir yatak vardı. Yatağın etrafı perdelerle kaplıydı. Yanda duran birkaç kadına göz gezdirdim. Hepsi fazlasıyla üzgün gözüküyordu. Kaşlarım çatıldı. Ne oluyordu burada böyle?

Perdeyi hızla açtım. Babamın solmuş yüzü gözlerimin önüne düştüğünde durakladım. Hasta mıydı?

"Kral Kang." dedim, saygıyla eğildim.

Kapalı olan gözleri yavaş yavaş açıldı. Gözleri gözlerimle buluştuğunda vücudum gerildi. Sert bakışları, beni her zaman korkutmuştu.

"Taehyun." Yorgun çıkan sesi, beni bile ağlatabilecek duruma getirebilirdi.

"ölüyorum." dedi ardından. Dünyam başıma yıkılmıştı sanki, nasıl olurdu bu? Babalar ölür müydü ki?

Afalladım. "ne diyorsunuz?" sesimi sabit tutmaya çalışıyordum ama nafileydi.

"Krallığın başına geçeceksin. Bir kadınla evleneceksi--" nefesi kesildi. Öksürmeye başladı. Ardından boğazını temizledi ve tekrardan bana odaklandı. "mutlu olmanı istiyorum oğlum."

1779/1506

"çiçeklerim fazlasıyla güzel!" işittiğim bir sürü sesi es geçerek yürüyor, etrafıma bakınıp temiz hava alıyordum. Tabii yanımda Huening vardı. Güvenliğimi sağlıyor, etrafı kolaçan ediyordu.

Büyük pazar yolunda yürürken gözüme gelen güneş ışığıyla gözlerimi kıstım. Gözlerim sol tarafa döndü. Bir sürü küçük tezgah vardı ama bir tanesi dikkatimi çekmişti.

Tezgahta duran çiçekler parlıyordu, tezgahın arkasında sadece elleri ve bedeni gözüken biri vardı. Çiçekli tacı da aynı bedeni gibi parıldıyordu, gözlerimi acıtan güzelliği bir anda içine çekmişiti beni.

Ona doğru ilerledim. Huening'e hafif bir bakış atarak durduğu yerde durmasını işaret ettim. Ayaklarım benden izinsiz bile haraket etse onları durduramadım. Adım seslerim duymuş olacak ki kafasını kaldırdı.

Nefesim kesildi. Ayaklarım, bedenimi taşıyamaz oldu. Uzun kahverengi saçları, gri gözleri, başındaki çiçek tacı... Her şeyiyle muhteşemdi.

Gözleri kayboluncaya kadar gülümsedi bana. Ardından konuştu. "Hoş geldiniz!"

Aşık oldum. Sesine. Bedenine. Kalbine. Kendisine.

Tepki veremedim. Az önce güzel dudaklarından dökülen, neşeli sesine takılı kaldım.

"ne istersiniz?" tekrardan konuştu ve ben mahvolacağımı hissettim. Kafamı dikleştirdim ve suratına baktım. "Hepsinden istiyorum, çokça bol olsun." kafasını salladı ardından siparişlerimi hazırlamaya başladı.

1506Where stories live. Discover now