4/2107

333 60 160
                                    

Yorumlarınızı bekliyoruumm

1779/0307

Uzun ince masaya göz gezdirdim. Misafirler için hazırlanmış dolu masada yok yoktu, bir kuş sütü eksikti.

Masanın başında oturan babam ve onun yanında oturan üzey kardeşim Soobin'e baktım. Soobin ailede en sevilen çocuktu. Babamın öz oğlu olmamasına rağmen Soobin'i daha çok severdi, bunu da belli ederdi. Kısa süre sonra yanlarına üvey annem de katıldığında dışarıdan onlara baktım. Gerçekten güzel bir aileydiler. Üstümdeki takımı düzeltip yutkundum ardından onlara doğru yürümeye başladım. "Kuzen, harika olmuşsun." Yeonjun'un neşeli sesini duyduğumda kıkırdadım. "Teşekkür ederim, sen de muhteşem gözüküyorsun." O utançla gülümsemişti.

Misafirler geldiğinde herkeste sessizlik olmuştu. Babamdan başka kimse konuşmuyordu. Misafirlik değildi aslında, ülkenin durumu hakkında konuşulacaktı, hasatlar, askerler, ekonomi.. Bunlar beni fazlasıyla geriyordu.

"Prens Kang, geçtiğimiz günlerde sizi pazarda gördüm. Dürüst olayım, fazlasıyla şaşırdım. Buradan çıkmazsınız normalde." dedi tanımadığım bir kadın. Kadına kafamı çevirip elimdeki çatalları bıraktım.

Turuncu saçları vardı, dudakları inceydi ve gözleri de büyük sayılabilecek kadardı. Gülümsedim. "dolaşmaya çıktım." dedim sakince.

Bir anda Beomgyu ve beni gördüğünü düşünmüştüm. Eğer söyleseydi Beomgyu halk arasında dışlanabilirdi, babam ona zarar verebilirdi.

Yemekler yendikten sonra tatlılara geçilmişti. Kapının ağzından bana bakan Huening güven verici bir şekilde gülümsemişti.

Babam elindeki kaşığı bıraktı ve masanın öbür ucunda oturan adama baktı. "Anlat bakalım, neler oluyor?" Önümde oturan yengeme göz gezdirdim, dikkatle beni inceliyordu. Onu umursamayıp konuşmaya başlayan adama bütün dikkatimi verdim.

"Kral Kang, düşmanlar halkın arasına karışmış, çoğu kişiyi öldürüyorlar. Tarım berbat halde, çiçek bahçelerini ezip geçiyorlar. Herkes tehlike altında. Tahminlerimize göre kısa süre sonra bir saldırı olabilir." içim endişeyle dolarken aklıma tek bir şey vardı.

"Böyle giderse ne askerimiz kalacak ne de savaşacak bir halk." adam cümlesini bitirdiğinde yutkunmaya çalıştım. Beomgyu halkın içindendi, ona bir şey olmasına dayanamazdım.

Nefeslerim hızlanırken Soobin bunu fark etmiş olacak ki endişeyle bana döndü. "Bir sorun mu var?" diye fısıldadı kulağıma. Göz ucuyla ona baktım ve güven verici bir şekilde gülümsedim. "hiçbir sorun yok." İnanmadığını biliyordum, o inanmış gibi yapıp kafasını tekrardan sofraya çevirdi.

"Prens Kang, Prens Bin ve Prens Jun bundan sonra okula gidemez." dedi babam sert sesiyle. Gözlerim şaşkınca açılırken, öksürdüm. "Nasıl?" dedim. Kimse babama karşı gelmemi beklemiyormuş gibi şaşkınca bana döndü. "Okula alıştım, en önemlisi arkadaşlarım var." Babam sinirle kaşığını eline aldı.

"Çok sevdiğin arkadaşlarından biri hain olabilir. Hayatınız benim elimdeyken böyle bir şeye göz yumarak sizi okula göndermem Prens Kang."

1779/0707

"dışarı çıkmam lazım." ellerimi saçlarıma atıp çekiştirdim. Aklım Beomgyu'mdaydı. Ona bir şey olacak korkusu bütün bedenime yayılmıştı ve ben buna engel olamıyordum.

"Hayatını riske atamam."

"Beomgyu ile görüşmem lazım!" sinirle Huening'e bağırdığımda gözlerini devirdi. Soobin oturduğu yerden rahatça konuştu. "Kral birkaç güne kalmaz bu işlerin biteceğini söylüyor, dert etme boşuna." Soobin ve Yeonjun'a da Beomgyu'yu anlatmıştım. Beklediğimden daha iyi karşılamışlardı beni. Ve Soobin'in dediği gibi birkaç güne kalmaz tehlike geçecekti.

1506Where stories live. Discover now