2/1777

493 86 220
                                    

1779/1706

Yumuşak parmakları, parmaklarımı sarmıştı. Beni okulda gezdiriyor, olabildiğince herkesi tanıtıyordu.

Neden bana bu kadar yakın davranıyordu?

"Alt katta yemekhane var, onun altında gösteri salonu." anladığımı belli ederek mırıldandım. "teşekkür ederim." dedim gülümseyerek.

Elini saçlarına atıp mahçup bir şekilde gülümsedi. "Herhangi bir sorunuz olursa, çekinmeyin hemen sorun bana!" dudaklarını birbirine bastırdı.

"Bana 'siz' diye hitap etme lütfen."

"ah tamam."

Ellerimizi ayırdığında boşluğa düştüm, gözlerimi kırparak ona bakarken haraketlendi. "yemekhaneye inelim mi?"

Kafamı salladım. "olur."

.

"yemekler gerçekten çok güzelmiş." elimdeki çubukları yemek tepsisine koydum ve ona baktım.

Ellerini birleştirdi ve çenesine yasladı. Güzel suratı hafifçe sol tarafa düştü. "aslında bu kadar güzel değildir." kafamı sallayıp dirseklerimi yasaya dayadım.

"gözlerin parlıyor." dedi kısık sesle. Beklemediğim bir anda gelen bu cümleyle afalladım ama belli etmedim. "çok, güzel gözüküyor..." kalbim ağzımda atmaya başlamıştı bile. Yutkunurken dikleştim. "Göz bebeklerin büyüyor şimdide." demişti hiç durmadan.

Hafifçe yerimden kıpırdandım. "Senin de öyle." gülümsedi. Gözlerim gülümsemesinde takılı kaldı.

Ders zili çaldığı zaman bütün masumluğuyla bana baktı. Hızlıca yerimden kalkıp onu da ayağa kaldırdım.

1779/2006

"Huening.."

Okula başlayalı üç gün olmuştu ve üçüncü gün bitmişti, dürüst olmak gerekirse bu yoğunluk hoşuma gitmişti. Çiçekçi çocukla o günden beri ders aralarında görüşüyorduk, dersleri sıktı, yakın arkadaş olma yolunda gidiyorduk. Yani diyebiliriz?

Huening üstünü düzelterek bana döndü. "efendim?" gergince kafamı eğdim. "Benim, benim çiçekçiye gitmem lazım." Huening tek kaşını kaldırdı. "kime çiçek alacaksınız Prens?" alayla konuştuğunda gerildim. Birine çiçek almayacaktım ki. Kısıtlanmaktan bazen nefret ediyordum.

"Halk arasındayız..." dedim onu uyarmak için. O anladığını belli ederek kafasını salladı ve hafifçe eğildi. "gitmem lazım işte, tek başıma." kaldırdığı kaşını indirdi ve kaşlarını çattı. "tek başına?! Haha! Güzel şakaydı!" yapmacık bir şekilde gülüp arkasındaki duvara yaslandı. Üzgünce kafamı eğdim.

"Gerçekten bunu çok isterim. Senin hakkın ama biliyorsun..." kafamı kaldırmadan salladım. Huening elini omzuma koydu ve sıktı. "Tamam, bak şöyle yapalım-" kafamı hızla kaldırdım. "birlikte gidelim ben öbür tezgahlarda dolaşırım." kafamı hızlı hızlı salladım.

İçimde oluşan heyecan öyle büyüktü ki ben bile şaşırmıştım. Beomgyu'nun suratını anımsadığımda dişlerim gözükene kadar gülümsedim.

.

"Taehyun!" Beomgyu'nun neşeli sesini işittim. Yan tezgahlarda dolanan Huening'e baktım, bana bakıyordu. Bir şey anlamak ister gibi.

Beomgyu bana kocaman gülümsedi, tezgahına doğru yaklaştım.

Kafasındaki çiçek taçı ve öne düşen kahverengi saçları, tebessüm eden dudakları hayatımda gördüğüm en güzel şeydi benim için.

1506Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin