5/2607

328 63 99
                                    

1779/2107

"evet?"

Gergince gülümsedi. Koltuğa iyice yerleşti ve elleriyle oynamaya başladı. "Bunu nasıl söyleceğim bilmiyorum." dedi, ben iyice meraklanırken o da sakin kalmaya çalışıyordu.

"Seni bir süredir rüyamda görüyorum." ellerim bir anda buz keserken yutkundu. Gözleri tekrardan doldu. Ağlamasın istedim, bir daha benimleyken ağlamasın istedim. Yaralı suratı acıyla gerildi. "ben çok korkuyorum, ne yaparım? ne yapmam lazım? bilmiyorum. hiçbir şey bilmiyorum."

Yutkunmaya çalıştım ama nafileydi. Ölüyordum sanki. Ağzımı açamıyordum. Öylece durmuş, ona bakıyordum. İdrak edemiyordum. Bir yanım düşündüğüm şeyin gerçek olmasını dilenirken bir yanım ondan kaçıyordu.

"açık ol lütfen." dedim pürüzlü sesimle.

"sen.." dedi ağlamaya başlamadan hemen önce. Gözyaşları yaralı suratına inmeye başladığı sırada o çoktan kollarımın arasında yerini almıştı.

Cümlesini tamamlamadı. Birkaç saniye, birkaç dakika ve belki birkaç saat öylece göğsümde dinlendi.

Üstelemedim. Duymak istemiyordum çünkü. Hayal kırıklığı yaşamaktan mı korkuyordum yoksa?

Saatlerce ellerim saçlarında gezindi. Çiçek kokusu burnuma doldu belki üstüme bulaştı. Düzenli nefeslerini duyduğum an nefesimi verdim.

1779/2307

"Prens Taehyun odaya böyle giremezsiniz!" arkamdan gelen hizmetiyle hızlıca dönüp sertçe baktığımda bir adım geri çekildi. Tekrardan önüme dönüp odaya hızlıca girdiğimde sinirlidim.

"Kral Kang." masada oturan babam kafasını kaldırıp bana baktı şaşkınca. "oğlum?" dedi merakla.

"neden mutlu olmama izin vermiyorsun?"

Dolmaya yüz tutmuş gözlerimi onun gözleriyle birleştirdim. Kaşları yavaşça çatıldı, ayağa kalktı ve önümde durdu. "ne demek istiyorsun?"

"Ne demek istediğimi çok iyi biliyorsun!" sinirle tüm gücümle bağırdığım sırada sinirle gözleri büyüdü. "Kendine gel! Yediğin önünde yemediğin arkanda! Daha ne istiyorsun?!" birkaç adım geri çekildim ve kıkırdadım.

"Ona neden bunu yaptın? Tekrardan neden bunu yaptın?!" dedim kısılan sesimle. Suratı kasıldı, alnındaki damarlar belli olmaya başladı. "bahçesine neden zarar verdin?! neden ona dokundun?!" sesim git gide yükselirken kapı yavaşça açılmıştı. Üvey annemi gördüğümde sinirle dudaklarımı yaladım. Kadın kapıyı arkasına aldı ve içeri tamamen girdi. Sessizce bizi izliyordu.

"söyle, neden mutlu olmama engel oluyorsun?!"

"o çocukla görüşmeyeceksin! işte o kadar!" sinirle masasına geri giderken ona doğru yaklaştım. Kendimi öyle kasıyordum ki büyük ihtimalle yarın kollarım ağrıyacaktı.

"buna karışamazsın!" alayla kıkırdadı, dişlerimi kırılacak gibi sıkıyordum. "o bir erkek!" sesi sinirle. "Ne fark eder?!" Babam sinirle bana döndü ve sağ elini havaya kaldırdı, üvey annem kolumdan endişeyle tuttup beni çektiğinde bağırdım.

"Ona zarar vermeyeceksin!"

"Onunla görüşmeyeceksin!"

Bayan Kang beni odadan zar zor çıkarttığında tuttuğum gözyaşlarım bir anda akmaya başlamıştı. Kadın endişeyle sırtımı sıvazlarken beni sakin bir yere götürdü.

Beni bu kadar kısıtlaması yetmiyornuş gibi Beomgyu'ya zarar vermişti. Kalbim, beynim, bedenim ona öyle öfkeliydi ki. Sahi, Begonya'm şu an ne yapıyordu? İyi miydi? Askerler tekrardan yanına gitmiş miydi?

1506Where stories live. Discover now