6/2907

290 60 68
                                    

1779/2707

"Taehyun."

"gün ışığım?"

Gülümsedi. Gülümsemesindeki sıcaklığı parmak uçlarıma kadar hissettim. Dizime dökülen saçlarını okşadım. "hala." dedi. "hala piyano çalabiliyor musun?"

Dudaklarımı yaladım. O anlamış olacak ki dudaklarını büzdü. Hızlıca ona eğilip dudaklarından bir öpücük çaldım.

"büzme dudaklarını." dedim hüzünle. Yutkundu. "geçtiğimiz gün çaldım ilk kez. Parmaklarım yandı kendimi berbat hissettim." hafifçe bedenini kaldırdı. Kollarını bana doladı ve sıkıca sarıldı bana.

"nasıl gerçek olabilirsin?"

İnanamıyordu, beni öyle sıkı tutuyordu ki kaçıp, ellerinden gideceğimden korkuyordu. Küçük elleri tişörtümü sıkıca kavramıştı. Ellerinin üstüne ellerimi koydum. "sen nasıl gerçeksen, o kadar gerçeğim benim güzel begonya'm."

Elleri titriyordu. Gergindi. Babamdan korkuyordu. Farkındaydım. Onu bulmuşken, tekrardan bırakma gibi bir niyetim yoktu.

"Kalbim, kalbim öyle hızlı atıyor ki." gülümsedim. Bacaklarımın arasına iyice yerleşti ve kafasını göğsüme koydu. Artık begonya kokusunu daha da iyi alıyordu algılarım.

"Taehyun, beni öper misin?" masumca sorduğu soruyla büyük bir kahkaha attım. Onu iyi tanıyordum, böyle durumlarda asla suratıma bakamaz, küçük bir çocuk gibi utanırdı.

Kafasını kaldırdı ve çenesini göğsümün üstüne bastırdı. Yemeğini bekleyen bebekler gibi heyecanlıydı, yerinde duramıyordu. Ellerimi beline koydum ve suratlarımızı iyice yaklaştırdım.

Biraz öyle bekledikten sonra o daha fazla dayanamamış dudaklarımızı birleştirmişti. Nazik bir şekilde dudaklarımı öpüyor heyecandan titreyen ellerini yanaklarıma koymaya çalışıyordu.

Parnakları buz gibiydi, tişörtünün açıkta kalan kısmını örttüm. O benden ayrılıp dudaklarını yaladı. "Tanım!" diye bağırdı bir anda. "öyle özlemişim ki sen!"

1779/2907

"Taehyun." büyük kapılar küçük bir şekilde açılmıştı.

"efendim Huening."

"baban çağırıyor."

Gözlerimi devirdim. Oturduğum yerden kalkıp üstümü düzelttim. Kafamı sallayıp hızlıca odadan çıktım.

Babamın çalışma odasına geldiğimde odanın önündeki askerler beni selamladı ardından kapıyı açtılar. "Taehyun." Babamın soğuk sesi tüylerimi ürpertirken yutkundum yanındaki üvey annemin karşısında saygıyla eğildim.

O eliyle bana oturmamı işaret etmiş, nazikçe geri çevirip konuşmasını bekledim. "ben çok düşündüm." diye başladı cümlesine. "bunu kabul edemem, anlıyorsun değil mi oğlum?" kafamı iki yana salladım.

"anlamıyorum, asla anlamayacağım." 

Sabır dilenircesine nefes aldı. "Taeh-" sözünü hızlıca kestim.

"bir kere oldu, bir daha olsun istemiyorum!" bütün gücümle bağırdığımda babam afalladı. "o-gerçekten gökyüzü meleği mi?" dedi babam, kendini toparlayamıyordu. Neden şaşırmıştı ki bu kadar? Sanki hiçbir şeyi bilmiyormuş gibi davranıyordu ve bu beni daha da sinirlendiriyordu.

Üvey annemin ağzı şaşkınlıkla açıldı ve bana doğru atıldı. Elini sırtıma koyarak okşamaya başladı. "iyisin ya oğlum?" endişeyle bana bakmıştı. Ben bile bunu çabucak kabullenmiştim, onları bu şaşkınlığı bana garip geliyordu. Kafamı hızlıca sallayıp tekrardan babama döndüm.

"bir defa yandım, tekrardan onu bırakmak istemiyorum. Dayanamaz, bu sefer yapamaz bensiz." sonlara doğru sesim titrerken babam bana doğru gelip hızlıca kollarını bana dolamıştı.

Pes edercesine omuzlarım düştü, ellerimi sırtına atıp burnumu çektim.

"tamam." dedi babam. Hızlıca ondan ayrıldım. "ne tamamı?" dedim heyecanla. Üvey annem kıkırdamış bana göz kırpmıştı.

"gözlerin parlıyor evlat, ne diyebilirim ben başka? Ayrıca sizi bir kez daha ayırmaya kalbim el vermez, Tanrı bu sefer beni gerçekten cezalandırır." dedi şefkatle.

"ağzınız ne diyor babacağım?" dedim şaşkınlıkla. Kalakalmıştım resmen. Böyle bir geri adım da neydi böyle? Bir şey mi planlıyordu yoksa saf bir düşünce ile mi söylüyordu bunları?

"Duydun beni."

"Bir şey mi planlıyorsunuz yoksa? onu benden alacak mısınız?!" dehşete düşmüş gibi bağırırken bulmuştum kendimi. Bu düşünce bile içimde alevlerin çıkmasına neden oluyor, beynimi uyuşturuyordu.

"Annecim, ne bir şey planlaması, baban ile konuştuk ve buna karar verdik."

"Ben..." yutkundum. "size inanmıyorum, üzgünüm." babam omzumu sıktı ve kıkırdadı. "öz babana nasıl inanmazsın?"

Samimi çıkıyordu sesi. Gözlerim ikisinin üstünde gezindi ardından büyük bir şekilde güldüm.

1779/2907

Elimdeki tabağı sehpaya koydum ve birbiriyle oynaşan çifte baktım. Begonya'm burada olabilirdi, yanımda olup göğsümde dinlenebilirdi ve biz çok güzel bir aile olabilirdik. Eh belki...

Huening ikiliye iğrenir gibi baktığında yutkundum. "Kraliçe, nasıl ikna etti acaba babamı?" dedim merakla. "yemek falan yaptı herhalde." dedi Soobin Yeonjun'un saçlarıyla oynarken. Bir yandan saçlarıyla oynuyor bir yandan eli onun bedeninde geziyordu. Yeonjun küçük bir kahkaha atarak kafasını bana çevirdi.

"bir gecelik mesaisine bakmıştır." kaşlarımı çattım ardından hızla ağzım açılırken "terbiyesiz." dedim gülmemeye çalışırken.

Huening bu konuşmaya sadece göz devirip elindeki kağıtlara bakmaya devam etti.

Arkama yaslandım ve derince bir iç çektim.

Olan şeyler garipti, Begonya'm buradaydı, bunca yıl sonra yanı başımdaydı. İki adım ötemdeydi.

Babamın kararı beni bir hayli garip hissettirmişti. Olanları duyunca yumuşamıştı. Eskiden yaptığı şeyi tekrar yapmak istemiyordu, pişmandı. Samimiyetine güveniyordum.

Begonya kokusu gelmişti burnumun ucuna. Gülümseyerek gözlerimi kapattım. İçim özlem dolmuştu adeta. Burnumda çiçekler açmıştı.

Huening kağıtları bırakıp yanıma oturduğunda gözlerimi açtım. Hızlıca bana döndü ve gülümsedi.

"Bir mektup yaz, uşağa verelim de Beomgyu'nu saraya çağıralım."

.

nasıl gidiyor bilmiyorum, umarım okuması zevklidir sizin için.

ayrıcaaaaaa bu geçiş bölümüydü, kısa olmasının sebebi bu.

....

biliyorum, biliyorsun, biliyoruz

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

biliyorum, biliyorsun, biliyoruz.
birbirimiz için doğmadık ama sorun değil.
dünyanın sonu gelseydi eğer yine bana gelirdin değil mi ?
bana gelirdin ve geceleri kalırdın.
beni öylesine sever miydin?

If the World Was Ending/1506

1506Where stories live. Discover now