17. Bölüm - Sorular

6.2K 704 65
                                    

Cade, sonraki günlerde ise beni görmezden geldi. Sanki varlığımı bile unutmuş gibi bir tavır takınmıştı, ya da kim bilir belki gerçekten de umursamıyordu. O gün canımı sıkmak için Cade'in  hangi ruh halinde olduğuna kendim karar veriyordum.

Yemeklerde genelde bana Kevin eşlik ediyordu, ya da nefret dolu bakışlar altında kendi başıma yiyordum ve mutlaka kendilerini görebileceğim bir masaya oturan Cade ve Melinda'yı bende elimden geldiği kadar umursamıyormuş gibi görünmek için sahip olduğum tüm irademi kullanmak zorunda kalıyordum. Neden umursuyordum bilmiyorum ancak düşündüklerimi kimseye -özellikle de Cade'e- belli etmemek konusunda kararlıydım.

Cade'i kandırıp kandıramadığımdan kesinlikle emin değildim, ancak kendimi kandıramıyordum. Herkesin bana karşı takındığı bu önyargılı tutum gerçekten canımı sıkıyordu. Hayatım boyunca ilk kez ortamda dışlanan olmanın verdiği huzursuzluğu yaşıyordum ve bunu hak edecek hiçbir şey yapmamış olmanın getirdiği haksızlığa uğramışlık hissi; içimde ki öfkeyi giderek daha da arttırıyordu. Daha önce hiç bu kadar yalnız olmamıştım. Etrafında ki nefret dolu bakışlarsa ruh halime kesinlikle iyi gelmiyordu.

Yemeklerde bazen Cade'in temel ekip diye tanıttığı diğerleri de yanlarında oluyordu. Marc, Todd ve Trever, hatta Sandy bile arada sırada kafalarını sallayarak selam veriyor olsalar da, Cade ve Melinda başta olmak üzere Peter, Roy, Will ve Jacob dönüp yüzüme bile bakmıyorlardı.

Kendileri bu şekilde bir tavır takınırken birde de benden katılımcı olmamı beklemeleri gerçekten akıl alır gibi değildi.

Kimse ne yapmam gerektiğini söylemediği için her sabah spor salonunda kendi başıma antrenman yapmaya devam ediyordum. Bu bir alışkanlıktı benim için,.Çünkü kendimi bildim bileli nerdeyse bütün bir günüm antrenmanlar ve spor salonları arasında geçmişti.

Şu sıralarsa bol bol boş zamanım olduğundan düşünmek için de çokça vaktim oluyordu. Babamla ilgili gerçeklere ulaşmak zorundaydım. Hatta belki bu konuda yardım almalıydım... Tabi bu koskoca tesiste bana yardımcı olmaya gönüllü birini bulabilirsem?

Koşu bandında son hız koşarken kafamdan işte bu düşünceler geçiyordu. Koşmaksa odaklanmamı sağlıyordu.

O sırada içeriye Trever girdi...

Beni görünce bir an duraksasa da tam karşımdaki ağırlıklara doğru yöneldi.

Ona bakmıyor olsam da ara sıra kafasını kaldırıp dikkatle beni izlediğini biliyordum.

Tekrar babamla ilgili düşüncelere dalmıştım. Annemin söylediklerinin ne anlama gelebileceğini sorguluyordum.

"Babanın kim olduğu hakkında ne senin ne de onların bir fikri yok, bu yüzden seni yakalamalarına izin verme..."

"O seni bulacaktır."

Belki de babam önemli bir insandı... Hatta ailemi kurtarmama yardım edecek kadar gücü de olabilirdi... Olabilir miydi? Öyle bir durumda bu lanet yerde kalmak zorunda da olmazdım. Ancak bu da babamın diğer gemilerden birinde bulanabileceği anlamına gelmez miydi? Bu göz ardı edemeyeceğim kadar büyük bir ihtimaldi ve çok can sıkıcıydı...

Gerçi tüm bu düşündüklerim, sadece beni oyalıyor da olabilirdi. Çünkü Semiramis babamın beni bulacağından emin olsa da sonuçta kimsenin beni aradığı yoktu...

Hemen yanımdan, "Tanrılar aşkına Alina! Beş saattir koşuyor musun?" diye soran Trever'ın sesiyle kendime geldim. Bakışları koşu bandının göstergesindeydi.

O kadar dalmıştım ki hareket ettiğini bile fark etmemiştim.

"Vay canına! Nabzın hala normal." Kafasını kaldırıp dikkatle yüzümü inceledi.

TUFANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin