Seni Beklemek Part 1

2.5K 271 238
                                    



Elimde tuttuğum sıcak ele baktım. Onun sıcaklığının bana da ulaşması, beni de ısıtması beklenirdi değil mi? Isının parmaklarımdan yukarı çıkması, oradan kalbime ulaşması ve sonunda üşüyen ruhuma taze bir dokunuş olması beklenirdi. Ama sonunda dokunduğum beden ne kadar sıcak olursa olsun, onun bedeni değildi. Ruhum başka bir bedenin bana dokunuşunu kabullenemiyor, bundan tiksiniyor ve gitgide daha da soğuğa bürünüyor gibiydi. Parmaklarımı kilitlediğim parmaklara daha fazla bakmamaya çalıştım çünkü bu bana sadece aslında dokunmak istediğim tenin çok farklı birinin teni olduğunu hatırlatıyordu. Gözlerimi önüme dikip başka hiçbir yere bakmamaya çalışarak bir adım attım. Kapıya ilerleyip bu kâbustan kurtulacaktım. Sanki bana özel olarak yaratılmış bu cehennemi arkamda bırakacak, bir daha asla dönmeyecektim. Dönmeme gerek yoktu. Beni burada isteyen kimse yoktu.Buna bu kadar katlanmam bile bir mucizeydi. Onun dönüşüyle, artık kalbimin kırılmasından korkarak ismini bile aklıma getiremediğim o kişinin dönüşüyle, tekrar hayata döneceğimi sanmıştım ancak her şey daha da yıkılıyor gibiydi. İstemiyordum. Katlanamıyordum. Nefeslerimin sıklaştığını ve ter damlalarının alnımdan yüzüme doğru indiğini hissedebiliyordum. Kalbim hızlı müziğin ritmine ayak uydurmaya çalışırmışçasına daha da hızlanmıştı. Bedenim kaçma refleksiyle gerilmiş, beynimin emri vermesini bekliyordu. Kuruyan dudaklarımı ıslatıp Akın'ı elinden çekiştirmeye hazırlandım."Ne kadar tatlı. Demek sonunda istenmediğini anladın." Boynumun arkasına değen sıcak eli hissettiğimde yerimde sıçramamak için kendimi zor tutup sesin sahibine döndüm. Göz şekli bana tıpatıp benzeyen ama aynı zamanda neredeyse alakası bile olmayan o gözlere baktım. Onun bakışları bir meleği andırırken ben neden sıradan bir ölümlüye benziyordum? Güldüm. İronik bir şekilde annem ve babamdan gelen genler bile beni istememiş, hepsi onu seçmişti. Sesimi zorlukla bulabildiğimde konuştum."Ne saçmalıyorsun?" Güldüm. "Burası bizi sıktığı için gidiyoruz. Son günlerde kendini beğenmişliğin başka bir seviyeye çıktı sanırım, artık her şeyin ve herkesin seninle ilgili olduğunu düşünüyorsun." Alaycı bir şekilde yüzüne bakarken Devrim'in öfkeyle kızardığını fark ettim. Onunla bu şekilde konuşmamı beklememiş olsa gerekti. Biliyordum, annem bunu daha sonra duyacaktı ve ben yine haksız olacaktım. Ama sözcükleri daha fazla yutamıyordum. Hepsi boğazıma dizilmişti. Kulağıma doğru eğildiğinde baskısı altında geri çekilmemek için kendimi zor tuttum. Meleksi gözlerine yakışmayacak şeytani bir bakışla gözlerimin içine baktığında, söyleyeceği şeyin hoşuma gitmeyeceğini çoktan anlamıştım. "Yani seni hiç rahatsız etmiyor, aşık olduğun kişi için sadece onunla kafayı bozmuş bir sapık olmak?" Yüz ifademi bozmadan na bakabilmek için vücudumdaki bütün kaslarımı kasarken Akın'ın elimi sıktığını fark ettim. Ne konuştuğumuzu duymuyordu. Bu kadar yüksek sesli bir müzik çalarken Devrim'in fısıltısını ben bile zorlukla duymuştum. Ancak ellerimin normalde olduğundan daha da fazla soğuduğunu, kanımın resmen buza dönüştüğünü hissetmiş olmalıydı. Devrim'in bakışları beni üşütürken, binlerce kez çizdiğim, sonunda bir raddede duvarlarımı sadece onun resimleriyle kapladığım suretin fırtınalı bakışları aklıma yavaşça süzüldü. Aklımdan sürekli atmak istediğim ama çizerken sanki duvarlarıma değil de kalbime kazıdığım bu bakışlar, beni asla terk etmiyor, benliğimin derinliklerindeki sularda her an yüzeye çıkmayı bekliyorlardı. Devrim tabii ki bunu biliyordu, ona olan takıntımı bilmemek için fazla akıllıydı ve odamı defalarca görmüştü. Vincent'ın asla geri dönmeyeceğini düşündüğüm içinse bunu asla saklama gereği duymamıştım. Sonuçta ben bir artisttim değil mi? O da benim ilham kaynağım. Buna rağmen aslında hayatımdaki artist ben değil de oymuş gibi hissediyordum. Dünyamı sürekli farklı renklere boyayan, bir parça kağıt kullanmak yerine ruhumu defalarca kez tuval olarak kullanmıştı. Buna hiç karşı çıkmamıştım çünkü istenmek, ihtiyaç duyulmak hoşuma gitmişti. Birinin beni sadece ben olduğum için istemesi. Beni notlarım, çizdiğim resimler, vücudum veya bir başkasının kardeşi olduğum için istemesi değil, ben olduğum için istemesini istemiştim. Ve o bunu yapmıştı. Bakışlarım istemsizce oturduğu tarafa yöneldi. Elindeki bardağı uzun parmaklarıyla yavaşça çevirmesini izlerken nefesimi tuttuğumu fark ettim. Bu tabii ki Devrim'in bakışlarından kaçmadı ve dudaklarındaki gülümsemenin daha da genişlemesine sebep oldu. Paniklemiş halimi görmemesi için hızlıca konuşmaya çalıştım."Aşık mı?" Güldüm. Elimden geldiğince alaycı konuşmaya çalışıyordum. "Kendisinden başka hiç kimseye aşık olmayan biri için böyle bir şeyi yanlış anlamak kolay olsa gerek. Böyle saçmalıklara vaktim yok." Akın'ı elinden tutup çıkışa yöneldiğimde arkamdan bağırdığını duydum."O zaman neden kaçıyorsun?" Kendimi tutup yürümeye devam etmeye çalıştım. Gerçekte oradan kaçıp gitmekten daha fazla istediğim hiçbir şey yoktu. Sadece buradan da değildi aslında. Tüm bu insanlardan, herkesten kaçıp gitmek.İçinde ben olmayan bir dünya.Ama böyle bir şey yenilgiyi kabullenmek olurdu. Kendime onun her şeyini elinden alacağıma dair söz vermiştim. Bu kadar ufak bir yenilgide kaçamazdım. Çünkü sonunda, en büyük yenilgiyi o yaşayacaktı. Akın'ı çekip döndürdüm. Bana sorar bakışlarla bakarken omuz silkip mırıldandım. "Biraz daha kalsak sorun olmaz değil mi?"Kaşlarını kaldırıp mırıldandı."Emin misin?"Emin miydim? Gülmek istedim. Emin falan değildim. Emin olduğum tek şey buradan arkama bakmadan kaçmak istediğimdi. Bu nefessizlikten kurtulmak için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım. Biliyordum. Bunun çözümünün ne olduğunu biliyordum. İçimdeki her bir parça bunun doğruluğu hakkında hemfikirdi. Bunun tek bir çözümü vardı.Onu unutmak.Derin bir nefes aldım. Onu unutmaktı bunun çözümü. Ancak biliyordum ki bu nefes almayı unutmak kadar kolaydı ancak. Kendi kalp atışlarımı durdurmak, bedenimi korkusuzca bir uçurumdan aşağı bırakmak kadar kolaydı. Ondan vazgeçmek, işte bu kadar kolaydı. Akın'a gülümsedim. "Neden olmayayım? Savaş alanına gitmiyoruz ya?"Savaş alanına bile daha az korkarak girebileceğimi düşünürken onları tekrar gördüm. Devrim onun yanına dönmüş, kollarını beline dolamıştı. Oysa kolunu Devrim'in omzuna atmış, yanındaki kişiyle konuşuyordu. Bir zamanlar nefesim olan kişinin şimdi ölmek istememe sebep olması garipti. Onları görmemek için hızlıca arkam dönük olacak şekilde oturdum ve Akın da yanıma oturdu. "Biliyorsun, seni her an bir bahane bulup buradan çıkartabilirim. Burası benim sayılır." Bana sırıttığında gülmeden edemedim. Bana eğilip heyecanla konuşmaya devam etti."Elektrikleri kesmelerini söyleyebilirim. Ne dersin? Ya da polis baskını ayarlayayım?" Bir kahkaha attım ve onu kafasından tutup geri ittim. "Böyle olmaman gerektiğini biliyorsun değil mi? Umursadığını düşüneceğim." Parlayan ışıkların arasından gözlerini görmeye çalıştım. Bakışlarını yakalayabildiğimde, onun bu kadar umursamaz olmayı isteyecek ne gibi şeyler yaşadığını merak ettim. Gözlerinin arkasında ne saklandığını anlamaya çalıştım. Ama sormadım. Çünkü sorarsam biliyordum ki umursardım, acı çekeceğim başka bir şey daha olurdu. Üstelik biliyordum ki söylemek istemeyecekti. Yanımda durmasının tek sebebi umursamaz olduğumu düşünmesiydi. Oysa ben sadece bir yalancıydım. Kendi kendime güldüm. Akın bakışlarını benden kaçırdı ve sessiz kalmayı tercih etti. Bir süre sessizlik içinde oturduktan sonra dayanamayıp mırıldandım."Hiç gelmeyecek birini bekledin mi? Sessizlik içinde, kendi kendine konuşarak, onun bir gün duyacağını umarak, ona kızarak, gittiği için onu suçlayarak ama onu sevmekten vazgeçemeyerek." Parmaklarımla bardağı kanları çekilip beyazlaşana kadar sıktım ve önüme bakmaya devam ettim. Neden bilmiyordum ama hayır demesinden korkuyordum. Anlaşılmamaktan, dünyada böyle hisseden, bu kadar yalnız kalmış tek kişi olmaktan korkuyordum. Duygularımın yoğunluğu beni boğuyor, durmadan nefes almak için çırpınıyordum. Akın'ın uzanıp bardağı sıkan parmaklarımı tek tek açtığını hissettim. Parmakları parmaklarıma kenetlenip elimi sıktı. Derin bir nefes aldım. Sanki başımı suyun altından çıkarmış gibi hissediyordum. "Böyle davranmaya devam edersen bu derslere boşuna para verdiğimi düşünmeye başlayacağım. Bana umursamaz olmayı değil nasıl depresyona girilir onu öğretiyorsun resmen anasını satayım." Sözleri beni güldürürken homurdandım ve alnına bir şaplak attım."Bana para falan vermiyorsun?!" Alnını ovuşturup söylendi."Benimle geçen her saniye milyar dolarlara bedel olduğu için sana aslında gereğinden fazla ödeme yapmış bulunuyorum Umursamaz Kız." Ona baygın bakışlar attım."Haklısın, şu an dünyanın en zengin insanı benim bak." Gülüp önüne döndü ve bir süre sessizlik içinde oturduk. Bu gürültüde ne kadar sessizlik içinde olabilirsek tabii. Ancak bu rahatsız edici, konuşmam gerektiğini hissettiğim bir sessizlik değildi. Huzurlu hissediyordum. "Evet, bekledim." Durup dururken konuştuğunda bir an neye cevap verdiğini anlayamadım ve şaşırmış bir şekilde ona baktım. Sonra bana üzgün bir şekilde gülümsedi ve önceden sorduğum soruyu şimdi cevapladığını fark ettim. "Bu karamsar hava da ne böyle? Biliyorum bensiz yapamıyorsunuz. Bu yüzden sizi kurtarmaya geldim."Kaşlarımı çatıp arkamı döndüğümde sırıtan bir Arda ve somurtan bir Nehir gördüm. Burada ne işleri olduğunu anlamaya çalışırken onları bir süredir okul hatiç dışarıda görmediğimi fark ettim. Akın homurdandı."Sizin burada ne işiniz var anasını satayım?" Arda cıkcıklayıp parmağını iki yana salladı. "Her zamanki formunda olduğunu görüyorum. Neyse ki moralinizi düzeltmek için buradayım. Çekimin fotoğrafçıların biri kuzenim. Partiye gelebileceğimi söyledi ben de size sürpriz yapayım dedim." Sırıttı"Bu arada fotoğraflar harika görünüyor." Bana göz kırptığında fotoğrafları hatırlayıp kızarmamak için kendimi zor tuttum. Her zaman ki gibi gevezeydi işte. Üstelik nedense canımı sıkacak bir şeyler yapacakmış gibi hissediyordum. Ve öyle de oldu.Elinde bir anda bir şişe belirdiğinde ben kaşlarımı çatarken Akın söylendi. "Ne yapalım onunla? Bir tarafına monte-Arda cıkcıklayarak sözünü kestiğinde Akın ona ters bir bakış attı. "Hayır sevgili huysuz arkadaşım. Canım kuzenim çok akıllıca bir fikirle geldi ve gençler arasında şişe çevirmece oynayalım dedi. Anlarsın ya?" Kaşlarını bir aşağı bir yukarı kaldırırken gülmemek için kendimi zor tuttum. Nehir isteksiz bir şekilde mırıldandı."Bu biraz ergence değil mi?"Arda ona keyfini bozmuş bir böcekmiş gibi bakıp söylendi. "Yani? Liseliyiz farkındaysan." Nehir kollarını göğsünde kavuşturdu ve ona karşı savunmaya geçmeye hazırlandı."Ama son sınıfız, farkındaysan." Arda Akın ve beni ellerimizden çekiştirirken ona dil çıkardı. "Sen istemiyorsan oynama. Onlar oynayacaklar." Nehir bir süre ona dik dik baksa bile sonunda istemeye istemeye yürümeye başladı.Akın'a sorar bir bakış atsam bile takip etmeye devam ettim. Bana ne olduğunu takip edemiyormuş gibi sırıttı ama o da sıkılmış modumuzdan kurtulmanın iyi bir fikir olacağını düşünüyor gibiydi. Sonuçta, en fazla ne olabilirdi ki?Arda diğer "gençleri" de topladığında etraftaki tanıdık yüzlere baktım. Kampanyadan bazıları, okulda gördüğüm birkaç kişi, Arda nehir ve ben, son olarak da tabii ki Devrim ve Vincent. Bakışlarımın onların üstünde oyalanmaması için üstün bir çaba sarf ederek yerimde oturdum ve Akın'ın yanımda oturduğuna sevindim. Daha kuytu bir köşede, oldukça büyük yuvarlak bir masanın etrafına kurulmuştuk. Masayı özel olarak getirttiklerinden neredeyse emindim. Önüme bakmaya devam ederken bu oyundan kurtulmanın bir yolunu bulmaya çalışıyordum.Eğer onlar burada olmasaydı eğlenebileceğimden emindim ama onlar buradayken bunun olmayacağı belliydi. Buna rağmen nasıl bir bahane bulursam bulayım sahte görüneceğinden ve Devrim'i haklı çıkaracağımdan emindim. İç çektim. Akın bana eğilip fısıldadı."Gitmek ister misin?"Başımı iki yana salladım. Kaçmayacağıma dair kendime defalarca kez söz vermiştim. En azından kendime verdiğim sözü tutmalıydım. "Eee? Başlıyorum o zaman." Arda heyecanlı bir şekilde şişeyi ortaya koyup çevirdiğinde, herkes kendi arasında konuşmayı kesip şişeye odaklandı. Bana gelmemesi için dua ederken şişe durdu. Rahatlayarak nefesimi verdim. Çekimden gelen çocuklardan birine ve Arda'ya denk gelmişti. Çocuk cesaret dediğinde Arda güldü."O zaman kolay bir şeyle başlayalım ha?" Çocuğun önüne büyük bir bardak içki ittiğinde çocuğun yüz ifadesine güldüm. Evet, bu bir alkolik için kolay olabilirdi. Bardağı zorlukla bitirdiğinde herkes alkışladı ve ben de onlara katıldım. Şişe şimdi cevap veren kişi tarafından döndürülüyordu. Oyun birkaç el boyunca tanımadığım insanların arasında döndükten sonra sonunda Nehir ve Vincent arasında durdu. Nehir soruyordu. Vincent doğruluk dediğinde kaşlarımı kaldırıp ona baktım. Cesareti seçeceğini düşünmüştüm. Göz göze geldiğimizde omuz silkti. Nehir birkaç saniye düşündükten sonra konuştu."Çok zor bir şey değil ama sanırım herkesin merak ettiği soruyu soracağım. Devrim'le aranızda ne var?"Kalbimin mideme düştüğünü hissederken ellerim buz kesti. Parmaklarımı birbirine doladım. Biliyordum, bana arkadaş olduklarını söylemişti ama o günden beri çok daha yakın görünüyorlardı. Hoşuma gitmeyen bir yakınlık. Vincent ağzını açarken sadece birkaç saniyeliğine sağır olmayı ya da müziğin cevabı duyamacağım kadar yükselmesini diledim. Duymamak, hissetmemek. Hissetmemeyi dilediğim o kadar fazla zaman olmuştu ki, artık sayamıyordum bile. Zamanın akışının durmasını istediğim kadar çok istemiştim belki de bunu da. Zaman dursun, devam etmesin ve her şey yok olsun. Bakışlarım bakışlarıyla buluştu ve neden böylesine korktuğumu hep tekrar anladım. Devrim her şeye sahipti ancak ben bir tek ona sahiptim. Ve artık o bile yoktu.Gittiğinde, kalbimi de beraberinde götürmüştü. Böylece onun beni unutmasının üstünden ne kadar zaman geçerse geçsin, ben takılı kalmıştım, ona özlem duyarak, sonsuza kadar. "Sevgiliyiz." Devrim onun yerine konuştuğunda ve Vincent bunu inkar etmediğinde, gözlerimi kapatmamak için kendimi oldukça fazla zorlamam gerekti. Sevgili.Gözyaşlarım, hayatım boyunca akmaya hiçbir zaman daha yakın olmamıştı. Bu yüzden gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırdım. Tabii ki onunla çıkacaktı. Bakışlarımı kucağıma indirdim. Başından beri benim yanımda olması aptallıktı. Biz çok farklı dünyaların insanlarıydık. O, bir melek gibi görünüyordu. Tıpkı Devrim gibi. İki melek birlikte olmalıydı değil mi? Benim gibi bir sıradanın onun yanında durmaya hakkı yoktu. Vincent Devrim'in eline uzandığında bakışlarım onlara kilitlendi. Ne kadar güzel görünüyorlardı. Ne kadar...Bir an için, sadece bir an için ölmesini diledim. Bu belki de beni berbat bir insan yapıyordu. Ancak ölmesini, sahip olduğu her şeye ben sahip olmayı diledim. Keşke, keşke Devrim olsaydım. Neden adım Gece'ydi? Neden bu kapkaranlık ismi vermişlerdi bana? Berbat hayatımın öngörüsü falan mıydı bu? Güldüm. Ellerim tekrar ellerine takıldı. Devrim'in uzun ve şekilli tırnaklarına, sonra kendi yediğim tırnaklarıma baktım. Bu beni daha da güldürdü. Parmaklarım fırça tutmaktan sertleşmiş ve bazı yerlerde nasır bile oluşmuştu. Ben kimdim ki, onu istiyordum? Ben hangi cüretle Vincent Karer'in yanında durabileceğimi düşünmüştüm ki? Midemin bulandığını hissettim. Sevgili.Kelimenin anlamı bile sevgiye dayanıyordu. Devrim'e verdiği, ancak bana çok gördüğü sevgiye. Bana gökkuşağım derken ona ne diye hitap ettiğini merak ettim. Zamanında bundan daha büyük bir iltifat olamaz diye düşünüyordum. Hiçbir kız benim yanıma bile yaklaşamaz, kimse ona benim gibi hissettiremez diye düşünüyordum. Saçmalık.Vincent'ın şişeyi çevirdiğini gördüm. Şişe gitgide yavaşladı ve sonunda durdu. Ve bu sefer, şans benden yana değildi. Şişe Devrim ve benim aramda durmuş, soruyu Devrim soruyordu. O bir şey söylemeye fırsat bulamadan konuştum."Cesaret."Çünkü biliyordum ki, canımı yakıp beni utandırmak için soracağı soruyu çok iyi biliyordu. Cevap vermektense ölmeyi yeğlerdim. Devrim'in dudaklarına bilmiş bir gülümseme yayıldı. Sanki ne düşündüğümü biliyor gibiydi. "Demek soru cevaplamak istemiyorsun ufaklık? O zaman ablanın senin için eğlenceli bir fikri var. Neden kendine bu grup arasından öpecek birini bulmuyorsun?" Gözlerim gerginlikle büyürken samimi bir espri yaparmış gibi ekledi. "Tabii bulabilirsen." Diğerleri gülerken yerimde utançla büzüldüğümü hissettim. Cesaret dediğim için beni küçük düşürmeye çalışıyordu. Buradaki kimsenin beni öpmek istemeyeceğini ima ediyor ama sanki sadece şaka yapıyormuş gibi söylüyordu. O yüzden kimse kötü bir şey kast ettiğini bile bilmiyordu.Şeytansın diye düşündüm. Sen bir şeytansın Devrim.Bakışlarım herkesin üstünde gezindi. Daha doğru dürüst bir ilk öpücük deneyimi yaşamadan bir yabancıyı mı öpmek zorunda kalacaktım? Bu berbattı ama kendim cesareti seçmiştim. Kalkıp gidemeyeceğimi biliyordum. Bakışlarımı gezdirdiğim kişiler bakışlarını benden kaçırırken utançla kızardım. Çirkin olmadığımı biliyordum, neden böyle tepki verdiklerini anlayamıyordum. Nehir ve Arda'nın nerede olduğunu görmeye çalıştım ancak bir yere gitmiş gibi görünüyorlardı. Akın'ın yanımda huzursuz bir şekilde kıpırdandığını hissettim ve bakışlarımı ona çevirdim. Yapıp yapmamak arasında kararsız kalmış gibi görünüyordu. O da sanırım benim gibi bunun doğurabileceği sonuçlardan endişeliydi. Vincent'ın ayağa kalktığını gördüğümde kaşlarımı çattım ama lavaboya gideceğini düşünerek Akın'a bakmaya devam ettim. Ancak diğerleri bakışlarını benim üstüme çevirdiğinde ben de arkama dönüp baktıkları yere baktım. Vincent başımda durmuş sırıtıyordu."Bunu sanırım ben yapmalıyım. Hem çekimler için de pratik olur, değil mi Gece?"


Merhabaaa :) Bilgisayarımda bazı sorunlar olduğu için bölümü ancak hiç kontrol etmeden ve şarkı koyamadan yükledim :( 

Bölüm çok uzun olduğu için 2 parta bölmem gerekti diğer partı en fazla üç gün içinde gelecek merak etmeyin canlarım.

Güzel yorumlarınızı görürsem bu benim yazmama çok destek olur inanın. Diğer partta görüşmek üzere sizi seviyorum ♥

GECE'NİN MAVİ PALETİWhere stories live. Discover now