BENİM CEHENNEMİM

3.5K 296 244
                                    


Ellerin, parmaklarımın arasındaki ellerin. Yüzümün kenarlarında dolaşan ve dudaklarımın hatlarını çevreleyen parmakların. Hayatında yerim olmadığı için neden olduğunu bilmediğim parmaklarının ucundaki nasırlar. 

Gözlerin.

Ruhumun derinliklerine işlediğini hissettiğim gözlerin. Baktığımda denizin derinliklerine gömülüyormuş gibi ama aynı zamanda da ilk defa nefes alabiliyormuş gibi hissettiğim gözlerin.

Vincent, bana baktığında sen de nefes alabildiğini hissediyor musun? Tüm dünyanın baskısı sırtındayken yükünü hafifletmeye çalıştığımı görebiliyor musun? 

Öyle olmadığını biliyorum Vincent. 

Senin için özel olan kişi ben değilim.

Parmakları dudaklarımın etrafında gezinirken gülümsedim. Onun için özel olmamanın artık acıtmamasını diliyordum. Aynaya baktığımda, gözlerimin içine baktığımda, kendime verdiğim sözleri tutabilmiş, tutabiliyor olmayı diliyordum.

Şu an bile, bana böyle bakarken kameraların karşısında olmamayı, bana böyle bakmasının sebebinin bu aptalca çekimler olmamasını diliyordum. Çekimlerin ikinci bölümüne geçmiştik. Bu bölümde Vincent'la hiç olmadığım kadar yakındım. Bana ilgi gösteriyor, beni uzaklaştırmıyordu. 

Beni seviyordu.

En azından buradaki karakteri yapıyordu. Bakışmaya devam ettik. O yüzümü parmaklarıyla tarıyordu, nefesim ağırlaşıyor, gözlerine bakmak dudaklarıma yaklaştıkça güçleşiyordu. Ellerimi saçlana soktum. Yönetmen birbirimize dokunup yakın davranmamızı söylemişti. Arkadaştan ötesi gibi ama aynı zamanda geçmememiz gereken bir çizgi varmış gibi demişti. 

Hissettiğim şeyleri daha iyi tarif edemezdi.

Elimi indirip kalbinin üstüne koyduğumda gözleri hafifçe açıldı. Kalbinin hızlı atışlarını elimin altında hissettiğimde kaşlarımı kaldırdım. Bana sırıtmakla yetindi. Başımı gülerek iki yana salladım. Onu anlamanın bir yolu yoktu değil mi? 

Yönetmen "Kestik." diye bağırdığında elim göğsünden yavaşça düştü. Akın bu çekimlerde yoktu. Biz yakınlaşırken o uzaklaşmıştı. Bundan sonraki çekimde geri girecekti. Şimdiki çekimse beni en çok korkutan çekimlerden ilkiydi. 

Bu çekim, Vincent'ın benden uzaklaştığı, benimse tüm kameralara acımı yansıttığım çekim olacaktı. 

"Gece, diğer sahneye geçtiğinde başlarda çok hüzünlü, gitgide daha öfkeli ve yalnız olmanı istiyorum. Sonunda ağlaman gerekecek anlaştık mı?" 

Ağlamak kelimesini duyduğum anda başım hızlıca ona döndü. İçerikte böyle bir şey görmemiştim. Hızlıca konuştum.

"Ben ağlamam." 

Ağlayamayacağımı biliyordum çünkü. İstersem ağlayabileceğimi, böyle bir kabiliyetim olduğunu tabii ki biliyordum ancak bunu uzun yıllar önce kendime yasaklamış, her şeye ağlamadan göğüs germiştim. Kendimi zayıf hissedeceğimi biliyordum, olduğumdan binlerce kat zayıf. 

Ve biliyordum ki, ağladığımda gözyaşlarımı silecek kimse olmayacaktı. Kendim düşüp kalktığımda olduğuğu gibi, kendi gözyaşımı da kendim silmek zorunda kalacaktım. Neden böyle acınası bir şey yapacaktım ki?

Yönetmen kaşlarını çattı. 

"Ağlayamıyor musun?"

Başımı salladım ve inandırıcı bir şekilde konuşmaya çalıştım. 

GECE'NİN MAVİ PALETİWo Geschichten leben. Entdecke jetzt