•ೋ°15°ೋ•

134 10 54
                                    

Bu bölümü İngilizce yazmayı çok isterdim TT

Tüm betimlemeler kafamda İngilizce çok güzel oldular TT

Medyaya en sevdiğim manganın karakterini bıraktım (◕ᴗ◕✿)

"Gel hadi Rumi, sarayın arkasında sana bir sürprizim var."

Önde oğlan, arkada kız ayak izlerini takip edip ilerliyordu. Sürprize yaklaştıkça adımları birbirini buldu.

Nedense Lloyd'un da gözleri yerinde durmuyor, etrafa göz atıp duruyordu.

Harumi, bir an için Lloyd'un da yeri bilmediği düşüncesini düşünmemiş değildi.

Biraz daha ilerledikten sonra iki atın bağlandığı bir ağacın yanına geldiler.

"Tada!

Bir yarışın ikimiz içinde iyi olacağını düşündüm."

"Ata binebildiğimi nereden çıkardın?"

"Huysuz bir kuş zamanında yardım etmişti."

"Haha, yalnız abime bir daha  kuş dersen bir daha kuş göremeyebilirsin Lloydie!"

Prens atının üzerinde duran iki pelerini getirdi. "Bugün için kapıyı açtırdım. Geçen ki gibi bir at yarışına var mısınız, Prenses?"

Rumi bu küçük oyunu devam ettirmek istedi. "Onur duyarım Prens. Yalnız bir sorucağızım olacak. Kazanan ne elde edecek?"

Soruyu dinlerken kendisi de ata bindi. "Yenileceğin için bilmene gerek yok Rumi!"

Atını sürmeye başlamışken Harumi daha yeni pelerinini takıyordu. "Hey, buna haksızlık denir!"

Arkadan gelse de tüm sürat atını sürdü. Dövüşmeden bir kavgayı kaybetmek istemezdi.

Lloyd'un bir yerden sonra durması ile ona yetişti. "Neden durdun?"

Mahçup olmuş gibi başını eğdi, eli ile boynunu sıvazladı. "Çünkü çoktan kaybettin."

Elindeki matarayı direk sevgili prensine fırlattı. "Ow, acıtıyor Rumi!"

"Acıması için attım zaten!"

Küçük çekişmelerinden sonra, bu sefer daha yavaş bir tempoda atlarını sürdüler. Sarayın kapısından çıktıktan sonra Lloyd biraz daha önden giderek yol göstermeye başladı. Güneş hafiften batmaya başladığından gökyüzü maviden sarıya, kırmızıdan mora birçok renge bürünmüştü. İnsanın her gün gördüğü manzaralar dışarıda sanki bambaşka bir şeye dönüşüyordu. Başlarında bu manzara, etraflarında orman âdeta Harumi'ye onun aynı zamanda ne kadar şanlı ve şanssız olduğunu söylüyordu.

Artık o olayı da geride bıraktığından içi rahattı. Prenses'in yapısı gereği geçmişi geçmişte bırakmak içini her zaman ferah tutmasını sağlıyordu. Bir ay önce de içine oturan o meseleyi yine geçmişte bırakmıştı. Kendisini tüm gün odaya kapatmış ve düşünceleri ile yalnız kalmıştı. Olan her şeyi tek tek aklından geçirip tekrardan yaşamıştı. Sonra hatalarını arayıp bulmuştu. Düzeltmek için yollar bulduktan sonra tüm olayı ona göre tekrar hayal etti. Yanında üç koruma, dolaşıyor. Bir sokağa girecek şimdi. İki tane adam yanında olan korumaları görünce bir şey yapamıyor. Kendisi ise güne devam ediyor.

En sonunda ise kendine her başına bir iş geldiğinde sözü söyledi. 'Beyaz tek renk değildir.' Resim hocasının çok kullandığı bu sözü Rumi de zamanla kullanmaya başlamıştı. Hocası her rengi bir şey ile bağdaştırabilirdi. Kızgınlığı kırmızı, mutluluğu sarı, sakinliği mavi, kötülüğü siyah ve daha nice duyguyu nice renk ile ortaklamıştı. Beyaz, ona göre hayatı temsil eden renk, tüm bu renklerin birleşimi idi.

[✓] LOSE | LlorumiWhere stories live. Discover now