•ೋ°6°ೋ•

204 17 30
                                    

Medyada Harumi'yi kusarken hayal edebilirsiniz. (keşke geçen bölüm bulsaydım.)

Akita'dan

~Sabahın ilk saatleri

Kendime not; dengesiz birini seninle içki içmesine izin verme.

Dün akşam bir şişe dolusu içki içtikten sonra ne olduğunu fazla hatırlayamıyorum. Artık her ne yaşadıysak sabah kendimi bir saman dolu bir ahırın içinde buldum. Etraftan kılıç ve soluklanma sesleri yükseliyordu. Zamanın ne olduğunu bilmiyordum. Sarhoş olduğumdan bir iki saat uyuyup uyanamazdım. Sabah olmalıydı. Veya akşama kadar uyumuşta olabilirim.

Ayağa kalktım. Kapı veya pencere gibi birşey olmalıydı. Ellerimi tahat duvarların üstünde gezdirdim. Buz gibi bir halkaya elim deydi. Kapının kolu olmalıydı. Var gücümle çektim.

Bunun olacağını bilseydim çekmezdim.

Benim çektiğim sırada Sky da kapı kolunu çekecekmiş. Ben kapıyı açınca tozlu yere düştü. Ahıra benzeyen kulübe bir ara gerçekten ahır olarak kullanmışlarsa kızın üstüne tezek bulaştı.

Elbette tüm hızımla oradan uzaklaşmak istedim. Ama alev şeklinde saçı olan dengesiz, diğer çilli dengesiz ve arabacı da şoktan kapının önünde dikiliyorlar. Elimle kışt hareketi, elimi ilereye doğru hızlıca indirip kaldırma hareketi, yaptım.

Bir tek çilli gereksiz cevap verdi. Teşekkürler anlamında gülümseyip aradan sıyrıldım. O kadar oturmaktan sonra dışarı çıkmak hem bedenim için, hem de Sky'ın her an uyanıp 'seni öldüreceğim!' bakışlarından kurtulmak en iyisi. Ahırın içinde duyduğum ve anlam çıkardığım sesler doğruymuş. Dışarıda benim için dövüşmüşler. Canlarım💕.

Etrafa biraz daha bakındıktan sonra Oni İmparatorluğu'nun aramasının bulunduğu faytona bindim. Çok geçmeden normal bir elbise ile Skylor ve diğerleri geldi. Şövalye zırhı tezek olduğundan ve onu faytona koymayacağından, dört saat kadar kimse tezek kokusu çekemezdi, çıkarmıştı. Yüzünden düşen bin parçadan daha çok bana bakarsanız bin parça olursunuz gibisinden bakış atıyordu.

Birkaç saatliğine boş boş yola bakmak yerine konuşmak istiyorum. Sky ve saçı alev şeklinde olan oğlan şövalyelik antrenmanı hakkında konuşuyordu. Bende çilliye doğru döndüm. Zaten uzun bir zaman beraber yaşayacaksak en azından isimlerini bilmeliyiz. Çocuğu her gördüğümde 'Pışt çilli!' diye bağıramam yani.

- Merhaba.

- Sana da merhaba.

- ...

- ...

Birşeyler desene! Hani konu konuyu açıyordu. Bir kere daha deneyelim.

- Eee... Nasılsınız?

- İyiyim, siz?

- Hiç tanışamadık. Ben Akita.

- Dün akşam tanışır gibi olduk ama pek iyi bir izlenim değildi. Ben Jay.

- Dün akşam herkes garipti.

- Evet.

- Evet.

- Peki.

Bir daha bununla konuşursam...

Birkaç saatlik yoldan sonra varacağımız yeri daha fazla merak ettim. Düşündüğüm gibi sadece 4 saatlik bir yol değil, tam aksine en az 8 saatlik bir yolumuz daha vardı. Neyse ki güneşin ilk doğduğu anlara denk gelmişti. Eğer doğru anladıysam akşama doğru saat 4'te Oni İmparatorluğu'da olacaktık. Yol Emerald Krallığı gibi değildi. Emerald Krallığının yolları zümrüt yeşili ağaçlar ve çalılar ile süslü iken; Oni İmparatorluğu'na giden yol aksine karanlıktı. Akşam neden durduğumuzu şimdi daha iyi anlamış oldum. Bu yol karanlığında ışık ne kadar aydınlık olursa olsun önünü görmek imkansız gibi bir şeydi. Bu ormanda baykuşlar bile önünü doğru düzgün göremezken, bizim küçük ışıklarımızın hiçbir işe yaramayacağı çok belliydi.

Ara sıra sabahtan beri konuşan alev şeklinde saçı olan çocuğa ve yanımda sıkılmış bir şekilde oturan Skylor'a bakıyordum. Bazen önümdeki çilli çocuğa, daha doğrusu Jay'a, bakarken başka şeyler düşünüyordum. Mesela bu çocuğu hangi akla hizmet prens yanına almıştı. Daha doğru düzgün bir konuşma bile başlatılmayan çocuk nasıl da prensin sağkolonun yanında olabilirdi?

Ancak bunlar şimdilik düşüneceğim şeyler değildi. Zaten ben bunları düşünsem bile yapacağım hiçbir şey olamaz ki. Ben sadece prensesim hizmetkarıyım.

Saraya giderek yaklaştığımız ortalıktan geçen insan sayısının artması ile belli oluyordu. Burada bulunan insanlardan anlayacağım şey; buradaki insanlar gerçekten zenginler.

Önümde kocaman bir tane saray gördüm. Rengârenk demem gerekiyor ama sarayın rengi siyahtı. Bu sarayın Oni İmparatorluğu'na ait olduğu o kadar belliydi ki. Saraya yaklaştıkça her çıkıntı ve süste sarayın siyah gibi iç karartıcı bir renkte olduğu gerçeğini çürütüyordu. Sanki o saray şimdiye kadar gördüğüm en büyüleyici saraymış gibi gözlerimi alamıyordum. Her baktığında farklı bir ayrıntı farkediyordun. Ben hayatım boyunca bir sarayda çalışmıştım ama bir saray yüzünden bu kadar büyüleneceğimi bilmezdim.

Sarayın bahçesi rengarenk çiçeklerle doluydu. Ama fazla yeşil renk yoktu. normalde çimen gözükmesi gerekirken, çimeni bile çiçeklerden göremiyorduk. Her yeri sarmaşık sarmış ağaçlar ve daha bir sürü bilmediğim yeni bitki... Gördüğüm bazı bitkiler sadece Emerald Krallığında yetişse bile burada da yetiştirilmeye çalışılmış ancak sonuç pek de güzel olmamışa benziyor ki çiçek olması gereken yerde bir sürü çürük çiçek var.

Sarayın içine yavaş adımlarla girmeye başladım. Önümde bir tane baş hizmetçi olacağını düşündüğüm orta yaşlı bir kadın vardı. Gelip bana odamın nerede olduğunu göstereceğini söyledi. Skylor'a ve diğerlerine selam verip iyi dileklerimi yolladım. Yoluma devam ettim. Bavulumun nerede olduğunu bilmediğimden dolayı odama yerleştirildiğini düşünüyordum. Baş hizmetçi odamı gösterdikten sonra gidip yatağıma bombalama daldım.

Dalmam o ki hemen ardından başka bir hizmetçi daha gelip bana prensesi hazır etmem gerektiğini söyledi. Prenses İmparator ve İmparatoriçenin yanına gidecekmiş. Kırmızı gözlü kralın yanında nasıl dimdik duracak merak ediyorum. Bazen güçlü durmaya çalışıyor ama onu bile beceremiyor.

Tam ayağa kalkıp elbise alacakken başka biri kapımı çaldı. Kapıyı aldığım dersten sonra dikkatlice açtım. Kapıdaki adam elinde yemyeşil bir elbise tutuyordu. Her yerinden inciler dökülen bu elbise prenses içindi. Adamın da yardımıyla odaya doğru ilerledim. Şu kızı uyandırmak ne kadar zordu. Kim bilir nasıl uyumuştu. Şimdi ke-

"N'oluyor be!"

Tamam nişanlısınız falan ama... İnsan birden görünce...

"Açıklayabilirim!"

Utandı heralde. Bir büyük olarak onu utandırmamalıyım. Ne kadar iyi bir arkadaşım.

İşaret parmağımı onun dudağına doğru götürdüm ve fısıldadım "Hişşş, anladım merak etme."

Ne kadar mükemmelim.

Giyinmesi, saçı derken bir saate kadar anca hazırlandı. İmparotor ve İmparotoriçe'yi görme vakti.

~867 kelime

Hiç bu kadar uzun yazmamıştım. Yoruldum.

Bu aralar çok fazla bölüm yayınlıyorum ya.

Jakitayapsam? (Şaka)

Bir kerede Akita'nın gözünden yazalım dedim.

[✓] LOSE | LlorumiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin