10. Bölüm: Feda

2.8K 333 346
                                    

Elimi mutfak masasına yasladım. Önümdeki paketlenmiş yiyeceğe bakarken gözlerim dalgındı.

Gideceğimiz yer belliydi. Ama o kadar huzursuzdum ki uzun zamandır, kalbimin ortasındaki ağırlık kaybolmuyordu. Her an hayatım elimden kayabilirdi. Tek yanlış karar bütün geleceğimi etkiliyordu.

Korkuyordum.

Ben bir insandım. Herkes gibi korkuyor, deli gibi titreyip bir yerlerde saklanmak isteyebiliyordum. Bazen kardeşimle kısa bir an ayrıldığımız için kendimi suçluyordum. Eğer ayrılmasaydık orada şuan bu öldürücü stresi yaşamak zorunda kalmazdım.

Bu zamana kadar bütün çabalarım keşkelerim olmasın diyeydi ama birden bire keşkelerle dolup taşmıştım.

Eğer şuan akıl sağlığımı koruyabilmemin bir nedeni varsa o da biraz ötemde elindeki bıçağa bakan garip adamdı.

"Bunu alabiliriz." Dedi elini bıçağın pürüzsüz yüzeyinde gezdirirken. Ne büyük ne de küçük bir bıçaktı ama çok keskindi. Korkusuzca dokunması kalbimin kasılmasına neden olurken, "Dikkat et. Oyuncak değil." Dedim. Bana bakmadan kısıkça güldü. Bu tür dalga geçen tavırları beni sinir ediyordu ama toleransı yüksek bir insandım. Görmezden gelmeyi biliyordum.

"Kalın bir şekilde kumaşla örtelim de bir yerimize batmasın." Dedi sonunda. Bıçağı seslice siyah mermerin üzerine koymuş, gri gözlerini kısa bir an bana dokundurmuştu.

Radyoda duyduğumuz bilgiden sonra üzerimi değiştirmiştim. Her ne kadar düşüncelerle boğuşmaktan doğru dürüst uyuyamasam da gece kısa bir uyku çekmiştim. O da misafir odası olarak ayarladığım yerde kalmıştı. Gün aydınlanır aydınlanmaz ayaklanmış, uzun bir süremi banyoda geçirmiştim. Su hala geliyordu neyse ki. Kendi odamın içindekini kullanmıştım. Sıcak hava sayesinde hızla kuruyan saçlarımla aşağı inince onun çoktan ayaklanmış olduğunu fark etmiştim. Mutfaktaki yiyeceklere, bıçaklara kısacası kullanılabilir bütün şeylere bakıyordu. Ben de ona ayak uydurmuştum işte. Sırt çantası hazırlamış, yedek kıyafetler koymuştum. Ona da bir çanta almıştım ne olur ne olmaz. Her ne kadar bütün giysilerim onun için küçük olsa da uyanları ayırabilmiştim. Elimdeki çantayı ona uzatınca uzaylı görmüş gibi bir dakika kadar beni izlemişti. Yanan insanlara bile böyle bakmıyordu ama küçük iyiliğe karşı tepkileri onun iki katıydı.

Yastık kılıfını çıkarıp yırtarken sessiz kaldım. Evimde istediği gibi at koşturmasına izin veriyordum. Zaten artık evin de bir önemi kalmamıştı. Acaba bir daha dönebilecek miydim buraya?

Keskin bıçağı birkaç kat sararken, "Silah olsa..." diye kendi kendine mırıldandığını duydum. Kulak kabarttım fısıltılarına. "Yakınlaşamayız..."

"Silahım yok." Dedim her ne kadar yüzüme demese de. Açık gri gözleri bana çevrilirken rahatça sandalyeye yayılmıştım. Buradan salon görünüyordu. "Öyle mi..." derken zaten beklediği cevabı almış gibi ifadesizdi. Histerikçe güldüm. Onu memnun edebilmek imkansız gibiydi.

"Ne zaman yola çıkacağız?" diye sordum dolu çantam ayağımın dibindeyken. Onun için hazırladığım çanta da diğer tarafımdaydı. Kumaşla sardığı bıçağı tutarak iri adımlarla yanıma yaklaştı. Heybetli bedeni yakınlaştıkça gözümde büyüdü. Cidden uzun boylu ve iri yapılıydı. Kolayca basketbolcu olabilirdi.

İlk başta garipsese de sonra kendi çantası bellediği çantaya eğilirken fermuarı seslice açmış, eşyaların arasına bıçağı sıkıştırmıştı. Bacağım onun gövdesine değerken fermuarı kapatıp ayağa kalkmadan gözlerini bana çevirmişti. Eğilmiş halde bana bakarken yüz hatlarının kusursuzluğu huzursuzlaşmama neden oldu ama gözlerimi çekmedim. Bana diz çökmüş gibi gözüküyordu.

BİLİNCİN ÖTESİNDEKİ | bxbWhere stories live. Discover now