40. Bölüm: O İnsan Değil

1.4K 222 122
                                    

Zaman kavramını yitirmiş gibiydim. Ne zamandır bu yatakta uzandığımı kaç saat uyuduğumu ve ne zaman uyandığımı bilmiyordum ama bu döngüye gireli uzun zaman olmuştu. Bir tek bunun farkındaydım.

Normalde herhangi bir ameliyattan sonra iyileşme süreci olurdu. Yemek yer, hareketlenir ve günden güne daha çok kendine gelirdin. Bu bende olmuyordu. Daha iyi hissetmek yerine korkunç bir döngünün içine sıkışmış gibiydim.

Hala ilk günkü yorgunluğum üzerimdeydi.

Uyandığım zamanlarda konuşmak için bile enerji toplamam gerekiyordu çünkü sanki hiç uyuyup dinlenmemişim gibi hissediyordum. Ağrılarım her geçen gün daha da şiddetleniyordu ve elimizde doğru düzgün ilacın olmadığını Kris'ten duymuştum. O ara uyuyordum -en azından onlar öyle sanıyordu- yani kulak misafiri olmuştum. Bir sonraki gün bir grup yakınlardaki eczanelere gitmişlerdi ama eli boş dönmüşlerdi. Görünüşe göre her yer boşalmıştı.

Onlara kızamıyordum. Zaten hakkım da yoktu. Korkunç ağrılarla baş başa kalmak içten içe ölmeyi dilememe neden olsa dahi dışarıya göstermemeye niyetliydim. Ameliyatım beklendiğinden daha kötü geçmiş olmalıydı ki kısa süreliğine işe yaramıştı. Yaralarım iyileşmiyordu.

En zoru 'ben iyiyim' ifadesini yüzüme takınmaktı. Feda gün geçtikçe daha da kötüleşiyordu. Bana baktığındaki ifadesinde büyük bir hüzün olması canımı yakıyordu. Deli gibi çabaladığını biliyordum ama bir saatten sonra elinden bir şey gelmediğini anlayacaktı.

Ben şanssızdım.

Böyle bir kıyamette yaralanmamalıydım. Özellikle ölümcül bir yarayla ama üç kurşun birden yemiştim. Normal bir insan hayatta kalamazdı. Belki de son şansımı orada kullanmıştım.

Pozitif düşünmeye çalışsam da bu pek mümkün değildi.

Gözlerimi açmamı sağlayan tek kişi Feda'ydı.

Gözlerimi kapatırken en son onu, açarken de ilk onu görüyordum. Bu benim daha da hevesle hayata tutunmamı sağlıyordu. Sevdiğim adamın dokunuşları ve sesi çabalamam için ittiriyordu beni. Vücudumun kendi kendine iyileşmesi için her şeyi yapabilirdim.

Bana bebek gibi bakıyordu. Yemeğimi yediriyor, ne olursa olsun bana iletiyordu. Bazen komik şakalar yapıyordu. Canımın acıyacağını bile bile kahkaha atıyordum. Bana gülümseyerek bakması ve küçük öpücükleri kalbimi pır pır attırıyordu. Uyumadan hemen önce her zaman bana kısa bir öpücük verirdi. Bir alışkanlık olmuş gibiydi. Uyanmam için bana bir neden veriyor gibiydi.

Bu beni mutlu ediyordu.

Duyduğuma göre artık bizden başka hiç kimseyle karşılaşmıyorlardı. Radyo kanallarının hiçbiri çalışmıyordu. Kimseye ulaşamıyorlardı. Bir keresinde askerlerden birkaçının yanarak kül olmuş havaalanına gittiklerini söylemişti bana Feda. O onlarla gitmemişti. Zaten başımdan ayrılmıyordu. Her an dibimdeydi. Bu bana moral oluyordu. Gitmemesi daha iyiydi.

Neyse, havaalanının tamamen kül olduğunu duymuştum. Ben vurulduktan sonra kıyametin ilk gününde tanıştığım o şeyler herkesi yakıp kül etmişti. Duyduklarıma göre tek bir şey kalmayana kadar yangın günlerce sürmüştü. Öyle ki duman olduğumuz yerden bile görülebiliyormuş. Dumanların azaldığını gördükleri an bir umut oraya gitmişler.

Hiçbir şey yokmuş.

Ken ve George'u ortalıkta görmüyordum uzun zamandır. Bana söylemeseler de anlamıştım. Onlar geride kalmış olmalıydı. Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Geride kalan herkes ölmüştü.

BİLİNCİN ÖTESİNDEKİ | bxbDonde viven las historias. Descúbrelo ahora