7 | 雨

373 41 24
                                    

"Bu futbolcu çocuğun ne işi var burda?" diyen öğretmenime samimiyetsizce gülümsedim. "Yardım etmek istedi."

"Gerçekten mi?" dediğinde derin bir nefes aldım, "Gerçekten. Ayrıca futbol oynamaya buraya gelecek değil ya?" Gözlerini kıstı ve Sunwoo'yu süzdü,

"Yakışıklıymış."

"Biliyorum." dediğimde ikisi birden bana baktı, "Yani," dedim yutkunarak, "Sadece öylesine söylemiştim." Utancımdan hızlıca tuvallerin yanına gittim ve taşımaya başladım.

Üzerimde krem rengi, ayakkabının biraz üstünde sona eren bir elbise vardı, saçlarımı da açık bırakmıştım.

Sunwoo ise üzerine thisisneverthat beyaz tişörtü, siyah ceketi ve siyah bol pantolonuyla orada öylece dikiliyordu, sonra da yavaşça yanıma geldi ve elimdeki tuvali aldı.

"Siyah giyinmemeni görmek garip," dediğinde üzerime baktım, cidden garip bir şekilde üzerimde hiç siyah yoktu, geçen gün Jaerin'in zorla aldırdığı elbise vardı.

"Ah, evet." dedim tuvali duvara asmasına yardım ederken. "Farklı kıyafetler denemek istedim."

"Güzel olmuş," dediğinde kalbim teklemişti. "Bunu ne tarafa yerleştirmeliyim?" Elimle sağdaki boş duvarı işaret ettim. "Ortaya as."

Tuvalleri ayarlamak yaklaşık 3 saatimizi almıştı ama her yer güzel görünüyordu. "Buradakilerden hangisini sen yaptın?" dediğinde tam karşıda duran 6 tabloyu gösterdim.

"Hepsini mi?" diye sorarak şaşırdığında gülümsedim. "Hepsini."

"Nereye gideceksin?" Bileğimden tuttuğunda ona baktım, "Eve giderim muhtemelen, neden?" Yutkundu, gözleri titredi.

"Ben bırakırım," dediğinde dışarı baktım yağmur yağıyordu, "Arabanla gelmedin ki?" Gülümsedi, "Arabamı bu kadar çok mu seviyorsun?" Gözlerimi devirdim gülümseyerek, köşedeki koltukta duran çantamı ve şemsiyemi aldım.

"Sen şemsiye getirmedin mi?" diye sorduğumda kafasını olumsuz anlamda salladı, "Sabah hava iyi görünüyordu."

"Hava durumuna bakmalıydın, salak." diyerek şemsiyeyi açtım, "Birlikte kullanalım," Etrafa bakındı, başka şemsiye aradı. "Boş yere arama, öğretmen kendi şemsiyesini aldı." diyerek kendi şemsiyemi gösterdim.

"Seninle aynı şemsiyeyi paylaşmak, biraz garip." dediğinde şaşkın bir şekilde yüzüne baktım. Deli. "Aynı arabaya binebiliyoruz ama aynı şemsiye altında duramayacak mıyız?"

"Evet ama-" Çantamı boynumdan geçirdim, "Ne yapıyorsan yap, eve ıslanarak git istiyorsan, umrumda değil. Neden şemsiye olayını bu kadar dramatikleştirdin ki? Sadece birlikte kullanmayı önerdim. Arkadaşın olarak."

Dışarı çıktığımda direkt arkamdan gelmişti, ıslanmak istemeyeceğini biliyordum. Şemsiyeyi elimden alıp kendi tutunca ben de elimle çantamı tutmuştum. "Bu tarafta mı? Evin." dediğinde elimle karşı yolu işaret ettim.

Biraz daha yürüyünce annemin işlettiği küçük fırının önüne gelmiştik. "Içeri gelebilirsin." dedim dükkanı göstererek,  şemsiyeyi kapattı ve birlikte içeri girdik.

"Anne ben geldim," dedim arkası dönük paralarla uğraşan anneme. "Hoşgeldin. Yanındaki kim?" dediğinde gülümsedim. "Arkadaşım."

Hızlıca kahve makinesinin önünde duran 2 kahveyi aldım ve masaya oturduk. "Ne kadar da tatlı bir annen var." Kafamı salladım, Gerçekten iyi biriydi ama çok çalıştığı için birlikte zaman geçiremiyorduk. Boş olsa bile yorgun olduğunu söyleyip hep odasına çekilirdi. Zaten babam kanserle savaştığı için hastanedeydi.

Muhtemelen, bana soğuk olmasının en büyük nedeni de babamdı. Uzun zamandır onu ziyaret etmemiştim ve annem beni böyle davrandığım için pek sevmiyordu ama hiçbir zaman bana kötü davranmamıştı.

"Yarın da buluşalım." dedi Sunwoo sessizce. "Yarın meşgul değil misin?" Hafifçe gülümseyerek sorduğumda düşündü, tekrar düşündü, meşgul olmadığını fark ettiğinde kafasını salladı.

"Juyeon beni bara davet etmişti, yani bizim kızları. İlk buluştuğumuz yer."

"Yarın mı? Neden benim haberim yok?" diyerek telefonunu eline aldı, sonra da telefon ekranını bana gösterip masumca gülümsedi.

"Lee Juyeon'dan 42 mesaj mı? Sıçmışsın gibi görünüyor." diyerek önümdeki kahveyi kafama diktim.

"Yarın onları ekip benimle gezmek istemez misin?" dediğinde gözlerimiz buluştu. Tanrım. Çok güzel gülüyordu.

"Neden?" dediğimde hala bana bakan pırıltılı gözlerini fark etmiştim. "Seninle gezmek eğlenceli. Daha fazla vakit geçirmek istiyorum. Seninle. İkimiz." Gülümsememi tutamadım ama o çok ciddi görünüyordu.

"Sumi ! Biraz buraya gelebilir misin?"

Annemin olduğu tarafa gittim, hazırladığı pakete baktım. "Bu ne için?"

"Buraya ilk defa arkadaşını getiriyorsun, ona ver. Eve gidince yer." dediğinde gülümseyerek kahverengi paketi aldım, "Kim Sunwoo, cevizli tart sever misin?" Kafasını olumlu anlamda salladığında istemsizce mutlu olmuştum. "Annem sana verdi."

Kalkıp kasaya para ödemek için giderken elinden tuttum, "Hediye olduğunu söyledi."

"Yine de-" dediğinde lafını kestim. "Beni eve bıraktığın için teşekkür ederim. Bu arada şemsiye," Eline verdiğim şemsiyeye baktı, "Islanma yoksa hasta olursun."

"Gidiyorum." dediğinde arkasından elimi salladım. "Yarın görüşürüz." dedim gülümseyerek, bu yarın tekrar buluşup birlikte vakit geçireceğimiz anlamına geliyordu.

"Görüşürüz, mesaj atarım." dediğinde kalbim küt küt atmıştı. Mesaj. Atacaktı. Tanrım birkaç gün önce nefret ettiğim çocuk bana mesaj atacak diye sevinmeyi nasıl başarıyordum.

Masaya tekrar tek başıma oturdum ve düşünmeye başladım. Gülümsediğinde küçülse bile içindeki ışığı asla azalmayan gözleri. Mutlu olup güldüğünde güzel şekil alan dudakları.

Tanrım, hakkındaki her şey mükemmeldi.

Masada tek başıma oturduğum halde kendi kendime gülümsediğimi fark ederek yanağıma sertçe tokat attım ve ayağa kalktım. Delirmişim resmen.

Onun hakkında düşünmeyi ne zaman bırakacaktım?

Annem bana baktığında deli gibi görünmek istemediğimden gülmeyi durdurdum.

Çok rezilsin No Sumi, sanırım cidden öyleyim ama pişman değildim.

kim sunwoo || cigaretteDonde viven las historias. Descúbrelo ahora