† Såmbukä † Fyochu †

323 24 47
                                    

Orman Bekçisi Nakahara Chuuya •
x
• Yer Tanrısı Fyodor Dostoyevsky •

Bir varmış bir yokmuş..

Ormanın derinliklerinde eski bir klübede yaşayan güzel mi güzel bir orman bekçisi varmış.
Hayvanları çok sever, ormanı canilerden uzak tutar, ağaçları kesmeye gelen görevlileri uzaklaştırırmış.
Doğayı sevmeyen insanlardan nefret edermiş.

Ve bu bekçiye umutsuzca tutulan biri varmış. Ormana ait olan bir tanrı.
Yer tanrısı.

Küt kesilmiş saçları, yakutumsu gözleri vardı. Chlamys adı verilen salaş kıyafeti beyaz, ince bacaklarını açıkta bırakırdı.

Bu genç tanrımızın adı ise Fyodor Dostoyevsy.

Nakahara Chuuya

Sakin bir gün batımı kadar kızıl saçları zarifçe omzuna dökülür, masmavi gözleri toprağın şefkatiyle kutsanmış gibi bakardı. Yüzüne özenle yerleştirilmiş çilleri yıldızları andırır, bembeyaz teniyle neredeyse heykel olduğuna inandıracak kadar ilahi gözükürdü Nakahara Chuuya.

Güzelliğini doğadan alan bu bekçiyi bir gören bir daha unutamazdı.
Fakat güzel olduğu kadar da ulaşılmazdı.
Ve Fyodor hep imkânsızı arzuladı.

Ormanda dolaşıyordu Nakahara. Defne yapraklarından yapılma tacı hep kafasındaydı saçlarıyla uyum içerisinde, asla kurumuyordu o yapraklar.
Sürekli giydiği beyaz, uzun elbisesi, kızıl saçları ve yine defne yaprağından yapılma o beyaz taç o kadar büyük bir uyum içerisndeydi ki.

Ve çıplak ayaklarını eklemeden edemeyeceğim.

Çıplak ayaklarını gene yağmurun yeni yağmış olması dolayısıyla ıslak bir balçığa dönüşmüş çamurlara vuruyordu kızıl.
Ayaklarını vuruyordu ve şarkısını bağrıyordu.

"Ben, annemin vahşi oğluyum; yalın ayakla koşup taşlara meydan okuyan!"

"Ben, annemin vahşi oğluyum; saçımı kesmeyeceğim! Sesimi alçatmayacağım!"

"Annemin çocuğu karanlıkta dans eder!"

"Ay ışığında putperest şarkılar haykırır!"

"Ve gezegenlere seslenip yıldızlara yeni adlar verir!"

"Ve onlara ulaşmayı dener bir şarkı ile bir süpürgeyle.."

O şarkısını haykırırken genç tanrımız da kızılı izliyordu.  Eşsiz sesi ve görüntüsüyle oldukça nezih duruyordu Chuuya.
Şayet o kadar güzeldi ki, hayvanları dahi kendine çekiyordu.

Ormanın sakin ve huzurlu günlerinden biriydi.

Ağacın altında oturmuş, kitabını okurken huzura ermiş gözüküyordu kızıl, elbisenin uçları çamura bulanmış, çıplak ayakları çimen ve toprak içnde olmasına râmen hala fazlasıyla büyüleyici duruyordu.

Birden kitabını okurken çalıların arasından gelen ayak sesi ile doğruldu, ona yaklaşan birisi vardı.
Küt kesim siyah saçları ve yakut taşını andıran gözleri; hafif soluk teninin üstüne bembeyaz salaş giysisi.

Kalopisa  不 BSD One-ShotWhere stories live. Discover now