63.BÖLÜM: YENİDEN DOĞUŞ

6.1K 635 947
                                    

Nilu- Are You With Me

Solence- In the Dark (Benim için çok özel bir şarkıdır, Devrim'in de ilk üç şarkısından biri diyebilirim.)

Sonunda geldik mi bu bölüme... Benim için anlamı çok büyük sahnelerle dolu. Bu yüzden yavaş yavaş, her şeyi sindirirerek okumanızı öneririm. Geçen bölüm yaptığınız yorumlar için de çok teşekkür ederim. Bu bölüm özellikle herkesten ricada bulunuyorum yorum yapmaları için çünkü ne hissettiğinizi gerçekten çok önemsiyor ve merak ediyorum.

+450 oy ve +1500 yorum gelirse çok mutlu olurum! Aşağıda görüşürüz.

Keyifli okumalarr :")

İkinci kez uzun bir yolculuğa çıkmıştım ve bu yolculuk, tıpkı ilkinde olduğu gibi aslında bir kaçıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

İkinci kez uzun bir yolculuğa çıkmıştım ve bu yolculuk, tıpkı ilkinde olduğu gibi aslında bir kaçıştı.

Yine aynı şehire kaçıyordum, kaçtığım insanlar bile aynıydı ama ben ve gittiğim yerde bulacaklarım, bambaşkaydı. On sekiz yaşındaki o kız değildim, gittiğim yerde yalnızlık ve boşluk yoktu. Artık yirmi iki yaşıma günler vardı; aradan geçen dört yıl bana acıyı en derinden yaşatmış ve aslında değiştirmişti. Daha kötü bir insandım, daha acımasız ve aslında daha güçsüz.

Çok çabalamıştım ama artık benim dünyamda iyi bir insan olarak kalmak, masallar kadar ütopik bir gerçek hâline gelmişti. Yaptığın iyilikler bir yerden sonra senden seni alıp götürmeye başlıyordu. Öyece bırakıyor, kötülük karşısında boyun eğiyordun ve en beteri, zamanla hissizleşiyordun.

İyilik canını ne kadar yakıyorsa, kötülük o kadar hissizleştiriyordu. Kimse, hissizlik pahasına bile olsa acıyı seçmezdi.

İşte, yaşadığım dünyanın iki cümlelik özeti buydu.

İyilik güneş ışığı, su, sevgi ve zaman gerektiren nadide bir çiçekti; oysa kötülük yaban otlarına benziyordu. İnsanın var olduğu her yerde o otlar çıkacak ve etrafımızı saracaktı. Biz söküp attıkça daha gür büyüyecekti.

O dört yıl bana bunları öğretirken yanında inanılmaz şekilde bazı mucizeler de getirmişti; gittiğim yerde bulacaklarım gibi. Birilerinin uzattğı elinde, sırtımı yasladığım sırtlarında ve açtığı kalplerinde dostluğu bulmuştum. Bir uçurum evim olmuştu. Ve biri, bir adam, tüm o yaban otlarının arasında bana masallar anlatmış ve sonunda iyilerin kazandığı o ütopyaya inandırmıştı.

Bunun için yaşıyordum. Bunun için hiçbir zaman pes etmeyecektim çünkü o adamdan öğrenmiştim ki inanç; binlerce nadide çiçek açtırabilir ve hatta bütün yaban otlarını kurutabilirdi.

Benim açan çiçeklerim zehirli olacaktı ama kazanacaktık, başka yolu yoktu.

Gökyüzünden söken şafağın altında bir gemide, üstümdeki ısı yalıtımlı yağmurluğa sarınmış bakışlarımı öylece yukarı dikmiştim. Gemi ilerledikçe dalgaların çıkardığı uğultu, Sofiya'yla eşlik ettiğimiz sessizliğe karışıyordu. Dudaklarımda değil ama gözlerimde hafif bir tebessümün olduğuna emindim. Bu saatler, bu araf vakti, şafaklar bana onu hatırlatıyordu. Gökyüzüne bakarken sanki onunla göz gözeydim. İçim özlemle kasıp kavrulurken bu his o kadar iyi geliyordu ki güneş hiç doğmasın, onu bulana kadar şafağa hapsolalım istedim.

Y A N G I NWhere stories live. Discover now