ben surya'yım

426 59 76
                                    

Zhan kendisini evine kadar taşıyan güzel atı elleri ile bir süre sevdi ve çantasında olan elmalardan birini alıp ona uzattı.

"Beni evime getirdiğin için çok teşekkür ederim ufaklık. Bu benden sana küçük bir hediye. Güzelce ye ve hemen güçlen."

Zhan atın yullunu pek de sağlam olmayan çite doladı ve yabani otların arasında yaşama tutunmaya çalışan çiçeklere basmadan küçük kulübenin önüne geldi. Annesi her zaman olduğu yerde yoktu. Kendi kendisine konuştu.

"Kasabaya mı gittin anne?"

Kendisine ağırlık yapan çantayı küçük tahtadan masanın üzerine bıraktı ve annesinin her zaman oturduğu sandalyesine yerleşti. Çok uzun zaman geçmesine rağmen annesi gelmemişti ve endişelenmeye başlamıştı.

Annesi çok yaşlı olmasa da hasta bir kadındı. Genelde bu küçük sandalyede oturur kazak örer ve onları pazarda satardı.

Zhan kasabaya inmeden önce içeri girdi. Hava da o kadar garip bir koku vardı ki burnunu kapatmadan yapamadı ve kokunun kaynağını bulmak için etrafı aradı. Salondan çıkıp annesi ile beraber kaldığı odaya yöneldi ve yaklaştıkça kokunun daha da güçlendiğini fark etti. Zhan'ın kalbi korkuyla kasılmıştı hızla elini kapı koluna attı ve içeri girdi. Annesi cam kenarındaki yatakta uzanmıştı ve morarmış tenine akşam güneşi vuruyordu. Zhan titreyen ve dolan gözleri ile annesine yaklaştı ve beyninin ne olduğunu bilmesine rağmen annesini dürtüp seslendi.

"Anne.. b-ak ben geldim. Uyan haydi. Anne!! Uyanır mısın lütfen? An-ne lütfen.."

Xiao Zhan, Annesi tarafından saygılı ve her şeyi seven bir çocuk olarak yetiştirilmişti ama şuan dünya'da olan ne varsa hepsinden nefret ediyordu. Annesinin solgun cildine değen güneşi vücudu ile önledi.

"Ona böyle güzel görünme! Kışın üşüdüğümüz zaman bizi ısıtmadın! Karanlıkta kaldığınızda bizi aydınlatmadın ama şimdi onun tenindesin.. her şey iğrenç.. anne uyan lütfen bak surya uyanmanı bekliyor.. annee lütfen."

Sessizdi.. hiç ses yoktu. Kimse yoktu. Yibo'dan sonra artık annesi de yoktu. Zhan akan yaşlarını kol yeni ile silip ayağa kalktı ve eskimiş dolaptan bir tane beyaz örtü aldı. Yatakta yatan annesine döndüğünde az önce silediği yaşları tekrardan akmaya başlamıştı bile. Küçük adımlar ile annesinin üzerini beyaz örtüyle örtü.

Bahçeye çıkıp evlerinin arkasında olan büyük çınar ağacına ilerledi. Dibinde birikmiş kuru yaprakları toplayıp bir yere koydu ve toprağı kazabilmek için bir şeyler buldu. Sonunda çarşaflar sardığı annesini kucaklayıp toprağın altına gömdü.

Önünde olan küçük tepeciği avuçları ile okşadı.

"Anne.. seni çok sevdiğin bu kocaman çınar ağacının altına gömüyorum. Ruhun köklere karışıp her baharda yeşillensin diye. Kimse sana iyi davranmadı ve ben yeterince para kazanıp sana iyi bakamadım. Anne! Ben çok özür dilerim.. anne ben ölümden kaçıp sana geldim ama şimdi sen de yoksun. Ne yapmalıyım? Ben hiç sensiz kalmadım. Anne ben hiç annesiz kalmadım."

Zhan küçük tepeciği sarılıp hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Avucunda biriktirdiği toprağı sıkıp hızla ayaklandı ve atına koştu.

........................................................................

Zhan kendisini tutmaya çalışan askerlere rağmen avaz avaz bağırdı.

"KRALİÇE DIŞARI ÇIKIN LÜTFEN! DIŞARI ÇIKIN DEDİM!"

Kendisine doğru gelen askere tekme attı ve tekrar bağırdı.

Surya ve iNyanga Where stories live. Discover now