HaoXuan

156 25 36
                                    

Xiao Jiyang yaptıklarını sorgularken kendini daha fazla kapalı kapılar ardına gizleyemedi ve üzerine bir pelerin alarak iNyanga sarayının bahçesine çıktı. Karanlık gecenin bir benzeri kendi yüreğinin üzerine çökmüştü. Xiao Zhan'ı buraya göndermek yaptığı büyük bir hata mıydı? O kemikli güzel ellerine böyle bir zarar görmesi kendi yüzündendi. Onu resmen aç köpeklerin içerisine atmıştı.

İleride gördüğü oturma yerine ilerledi ve pelerini bir kenara bıraktı.

Zhan'ın haksızlıklar içinde büyümesine yeterince müsama göstermişti. O henüz küçük bir çocukken annesinin nefretiyle çevrelenmişti. Sevgi, şevkat ona çok uzaktı. Annesinden öğrendiği tek şey acımasız olmaktı. Küçük çocuklar her ne kadar ileride büyüyüp bir kıral olacak olsalar dahi sevgi ve ilgi isterlerdi. Jiyang da o çocuklardan biriydi. Babası annesinden, annesi de kendisinden uzaklaşmıştı. Babası hastalanıp yatağa düşünce de ülkenin bütün gücünü kendi eline almış kendi oğlunu da kukla olarak kullanmıştı. Jiyang, Zhan'ı bahçede o şekilde gördüğünde derin bir rüyadan uyanmış gibiydi. Kendisinin uyandığı gibi onun da uyanmasını istiyordu. Huan ülkesinin kralı ile görüşüp iNyanga ile müttefik olmalarını isteyecekti. Huan ülkesinin, Surya'ya büyük bir saygısı ve minneti vardı. 10 yıl önce kıtlıktan kendileri sayesinde kurtulmuşlardı. Bunun karşılığını şimdi ödeme zamanıydı. Düşünceler beynine akın ettikçe, Kral Jiyang'ın kafası ağırlamaya başlamıştı. Elini atıp kafasındaki altın ve mücevher işlemeli tokayı çıkardı. Uzun, parlak saçlar omuzlarına döküldü. Şimdi beyaz geceliği ve uzun saçları ile cenneten iNyanga sarayının bahçesine düşen bir melek gibi görünüyordu.

Karl arkasında duyduğu hışırtıyla hızla arkasına döndü. Vücudunu siyah kumaşlar ile sarmış biri dikkatle onu izliyordu. Jiyang ayağa kalktı.

"Wang HaoXuan değil mi? Yemekte tanışmıştık."

Uzun beden saygıyla eğildi.

"Sizi korkutum kusura bakmayın. Kim olduğunuzu anlayamadığım için beni bağışlayın."

Jiyang önemsiz der gibi sağ elini havada saladı.

"Sorun değil doğrul lütfen."

HaoXuan kafasını kaldırıp büyülü bir varlık gibi görünen kıral ile göz teması kurdu. Kürek kemiklerinin ortasından bir elektrik akımı bütün vücuduna yayılmış gibi hisseti.

"Bir sorun mu var, komutan?"

HaoXuan sorun sizin insan üstü görünmeniz diyemezdi.

"Ah hayır. Uyuyamadınız mı? Rahat değilseniz başka bir oda hazırlamamı ister misiniz?"

Jiyang minnetle gülümsedi. HaoXuan onun bu kadar kibar ve cana yakın olduğunu hiç düşünmemişti. Jiyang konuşurken az önce kalktığı yere geri döndü ve yavaşça oturdu. Eliyle yanını işaret etti. HaoXuan da temkinli adımlarla yanına ilerledi ve boş yere oturdu.

"Hayır. Sadece uyku saatimi çoktan geçtim.. uyku saatim geçtiğinde bir daha uyuyamam."

"Uyku saatiniz kaç?"

"9 gibi yatakta olmam gerekiyor."

HaoXuan'ın kaşı şaşkınlıkla havalanmıştı. Bu kendisine göre çok erken bir saati. Jiyang onun yüz ifadesini kaçırmamıştı.

"Haha yüz ifadenize bakılırsa garip buldunuz."

HaoXuan duyduğu kahkahanın güzelliği yüzünden biraz affalamıştı.

"Sadece bu kadar erken olmasını beklemiyordum."

Onun hayatı hakkında birkaç detay öğrenmek HaoXuan'ın çok hoşuna gitmişti. Kısa bir sessizlik oldu ve o sessizlik içerisinde HaoXuan onun yüzünü daha da çok inceledi. Yakın dostu ile benziyorlardı ama bir noktada da çok alakasızlardı.

Xiao Zhan masum ve vahşi bir güzellikti. Abisi Kral Jiyang ise uhrevi ve kibar bir güzelliğe sahipti.

"Size teşekkür etmej isterim."

HaoXuan anlamsız bir şekilde baktı.

"Zhan ile her şey hakkında konuştuk. Hayatını bağışlayıp ona yardım etmişsiniz. M"

HaoXuan'ın bir kaşı havaya kalktı. Xiao Jiyang'ın onun hakkında tek bir düşüncesi vardı. Çekici.

HaoXuan bakışlarını çekip duvarda yanan meşaleye baktı. Biraz üzgün hissediyordu. Xiao Jiyang kendisine minnet duyduğu için mi yakınlık gösteriyordu?

"Buna gerek yok. Xiao Zhan'ın masum olduğuna inanıyorum."

Jiyang'ın gözleri parladı.

"Öyle mi?"

HaoXuan onu onayladı.

"Evet. Neler olduğunu bilmiyorum ama Zhan'a inanıyorum."

"Sence Kral Yibo neden inanmıyor? Yanlış bilmiyorsam çok uzun zamandır yakınsınız. Sen ona güvenirken Kral Wang Yibo neden güvenmiyor?"

HaoXuan meşalede yanan ateşe bakıyor olsa da Jiyang onun daha uzak bir yere daldığını düşündü.

"Eski Kral olsa inanırdı."

Jiyang kaşlarını çattı.

"Eski mi?"

HaoXuan sonunda bakışlarını Jiyang'a çevirdi.

"Evet. Neyse odanıza kadar size eşlik etmeme izin verin lütfen."

Kral Jiyang onu onayladı ve kibar bir şekilde yerinden doğruldu. HaoXuan oturduğu yerde olan pelerini alıp onun omuzlarına sardı. Parmakları Kralın açıkta olan boynuna hafifçe sürtünmüştü. HaoXuan'ın kalın kaşları hafifçe havalanmıştı. Pürüzsüz ve yumuşacık diye düşündü. Parmaklarının ucuna o kadar güzel bir his bırakmıştı ki buna zihni inanamıyordu. Bir erkeğin bu kadar güzel olmasına da inanamıyordu. Ve bir erkek yüzünden bu kadar heyecanladığına da.

Jiyang ona teşekkür etti ve birlikte sarayın içerisine adımladılar.

..........................



HaoXuan'ın hissettiği tansiyonu çok istediğim gibi yansıtamadım ama olsun. Uzun zaman sonra attığım ilk bölümdü bu. Umarım bu kitabı hala severek okursunuz. Nedenini bilmiyorum ama Back ve bu kitap benim en sevdiklerim. Yazı dilim çok iyi olmasa da okuduğunuz için çok teşekkür ederim ❤️



Surya ve iNyanga Where stories live. Discover now