13 - Suyu Bulandıran Kız

26 2 0
                                    

XIII

Suyu Bulandıran Kız

Saint-Jean Meydanı'nın sultanına bu "Suyu Bulandıran Kız" takma adının nereden geldiğini ve onun Rouget'nin evine nasıl mal sahibi gibi yerleştiğini anlatmak gereksiz değildir. Jean-Jacques'ın ve Madam Bridau'nun babası yaşlı doktor, yaşlandıkça, oğlunun değersiz biri olduğunu fark etti ve o zaman aklını başına getirecek bir alışkanlık edinmesi için onu oldukça sıkıya aldı, ama böylece farkında olmadan, çocuğu boynuna yular takabileceği bir zorbalığın egemenliği altına almaya hazırlıyordu. Bir gün bu kötü niyetli, ahlaksız yaşlı adam iş gezisinden dönerken, Tivoli Caddesi'nde, çayırların kenarında çok güzel küçük bir kız gördü. Atın gürültüsünü duyan çocuk, Issoudun'ün tepesinden bakıldığında, yeşil bir entarinin ortasındaki gümüş rengi kurdelelere benzeyen derelerden birinin dip tarafında dikeldi. Söylencedeki pınarlar ve ırmaklar kraliçesine benzeyen küçük kız doktora ansızın bir ressamın hiç düşleyemeyeceği en güzel yüzlerden birini gösterdi. Bütün bölgeyi tanıyan yaşlı Rouget, bu güzellik harikasını tanımıyordu. Neredeyse çıplak olan kız sırasıyla barut rengi ve beyaz çizgili kötü bir yün kumaştan, delinmiş ve parçalanmış, berbat bir kısa eteklik giymişti. Bir parça sorgun dalıyla bağlanmış kalın bir kâğıt yaprağı, başlığını oluşturuyordu. Okul defterinden bir yaprak olduğunu pek güzel gösteren düz çizgiler ve O harfleriyle dolu bu kâğıdın altında kıvırcık ve atların kuyruğunu taramaya yarayan bir tarakla tutturulmuş, bir Havva kızının isteyebileceği en güzel sarı saçlar vardı. Esmerleşmiş güzel göğsü, vaktiyle mendil olarak kullanılmış, yırtık pırtık bir atkının zar zor örttüğü boynu, esmerliğin altındaki beyaz yerleri gösteriyordu. Bacaklarının arasına geçmiş, yarı beline kadar yukarıya sıvanmış ve kocaman bir iğneyle tutturulmuş etekliği bir mayoyu andırıyordu. Duru suyun görülmesine izin verdiği ayaklar, bacaklar ortaçağ heykelciliğine yaraşır bir zariflikte görünüyorlardı. Güneşi karşına almış olan bu çok güzel vücudun da zariflikten geri kalmayan kızılımtırak bir tonu vardı. Boynu ve göğsü kaşmir ve ipekle sarmalamaya değerdi. Kısacası, bu nymphenin, kirpiklerle donatılmış, bakışları bir ressama, bir şaire diz çöktürecek mavi gözleri vardı. Çok hoş bir vücudu adamakıllı tanıyacak kadar anatomiden anlayan doktor, bu nefis model kırlarda çalışmakla harap olursa, güzel sanatların neler kaybedeceğini anladı.

— Nerelisin sen yavrum? Seni daha önce hiç görmedim, dedi o zaman yetmiş yaşında olan doktor.

Bu olay 1799 yılının Eylül ayında meydana geliyordu.

— Vatan'lıyım, diye yanıt verdi kız.

Bir burjuvanın sesini duyunca, oradan iki yüz adım ötede, derenin üstteki akıntısı içinde duran kötü görünüşlü bir adam başını kaldırdı.

— Hey, ne oluyor Flore, ha? diye bağırdı; suyu bulandıracak yerde çene çalıyorsun, mal elden gidecek!

— Peki Vatan'dan buraya ne yapmak için geliyorsun? diye sordu doktor, kızın paylanmasına aldırış etmeden.

— Şuradaki amcam Brazier için suyu bulandırıyorum.

Rabouiller, Le Berry'ye özgü bir sözcük; anlatmak istediği şeyi çok güzel bir şekilde betimliyor: Burada, bir derenin suyunu ince dalları raket şeklinde sıralanmış büyük bir ağaç dalı yardımıyla dalgalandırarak bulandırma işi söz konusu. Ne olduğunu anlayamadıkları bu işlemden ürken tatlısu ıstakozları aceleyle suyun yüzüne çıkıyor ve bu şaşkınlık içinde kendilerini balıkçının uygun bir uzaklığa yerleştirdiği av gereçlerinin ortasına atıyorlar. Flore Brazier su bulandırıcı'sını masumluğa özgü doğal bir incelikle elinde tutuyordu.

Suyu Bulandıran KızWhere stories live. Discover now