reşit olacağı doğum gününü sevgilisiyle geçirdiği gece, kapısının önüne tanımadığı birinden gelen gizemli bir kutunun içinde garip hediyeler bulan jisung.
[threesome/polyamory - top chan, top changbin, bottom jisung]
"siz.. adımı nereden biliyorsunuz?" diye sordum karşımdaki beyefendiye.
"orasını karıştırma." dedi küçük ama dolgun dudaklarını yalayarak.
gözlerimin odağı kırmızı dudaklarına kaymıştı.
ismimi bilen yakışıklı gizemli biriyle bu saçma barın kuytu kenarında ne yapıyordum bilmiyordum bile.. bakışlarımı hızla onun üstünden çekip doğruldum.
"shht güzellik." başımı sola çevirerek bar taburemde kıpırdandım. "içkin hazır. dikkatli ol ama, aromalı ama çarpar seni."
"buna ben karar verebiliyorum. yine de teşekkürler." yeonjunun elindeki bardağı alıp dudaklarıma götürdüm ve ikilinin bakışları arasında içindeki fazlaca olan sıvıyı tekte içtim.
beynime giden ağır alkol başımı döndürmüştü.
"changbin, doldurayım mı sana da?" adının changbin olduğunu öğrendiğim adamın bakışları üzerimdeydi.
olumsuz anlamda dilini şaklattı ve yeonjuna döndü. "yeterince sarhoş olduğumu hissediyorum."
koyu tonlara sahip gözleri yavaşça çıplak bacaklarıma kaydı.
bundan rahatsız olmazken içten içe kendime küfrettim.
bardağımı tezgaha vurarak kalktım ve koşar adımlarla tuvalete gittim. şansıma bomboştu. kızarmış yanaklarıma soğuk bir su çarptım. biraz daha kendime gelmiş hissediyordum ama damarlarımda gezen yüksek miktarda alkol, mantıklı düşünmemi engelliyordu.
neden ondan durduk yere bu kadar etkilenmiştim?
üstümdeki dar korseyi çekiştirerek düzeltirken, kapı açıldı.
başımı hafifçe oraya çevirdim.
changbin gelmişti.
ellerimi yıkıyormuş gibi yaparak ona bakmamaya çalıştım ama bu pek de mümkün değil gibiydi.
nefesini ensemde hissedince irkilerek ona döndüm. ani refleksimle birlikte burunlarımız çarpışmıştı.
derin bakışlarla onu süzdüm. yakından çok daha güzeldi.
ellerini usulca belime koydu. dünya ayaklarımın altından kayıyor gibi hissettiğimden hızlıca ona tutundum ve gözlerimi sıkıca kapattım.
odağım tekrardan kırmızı dudaklarına kaymıştı. ellerimi yanağına koydum ve mesafe gözetmeyen aramızdaki mesafeyi daha da azalttım.
dudaklarımız birbirine değdiğinde, ufak çaplı da olsa fırtınalar kopmuştu içimde.
sanki dudaklarımızın değmesini beklermiş gibi hemen hamlesini yaptı. dudaklarımı kavrayıp sertçeye öpmeye başladığında afalladım.
titreyen bedenimi ayakta tutmaya çalışırken, beni hafifçe kendine yaslamıştı ve sıkıca belimden tutuyordu.
bu domine edilme hissini sevmiştim.
o dudaklarımla ilgilenirken, karşılık vermediğimi fark ettim.
uyarı niteliğinde dudaklarımı sertçe ısırdığından, dudaklarımı hafifçe aralayıp ona biraz boşluk bırakmış, o benim alt dudağımı emerken ben de üst dudağını hakimiyetim arasına almıştım.
yaptığım şeyin yanlış olduğunun farkındaydım ama bedenim beni reddedercesine changbinin dudaklarına adeta saldırıyordu.
changbin dilini ağzımın içine yolladığından ben de ona yetişmeye çalışarak dilini emiyordum. bir süre hırsla öpüştükten sonra chanbin boynumdaki, dün geceden kalan taze ısırık izlerinin üstüne yenlerini eklemek için uzandı bana. boynumu hafifçe arkaya yatırarak ona yer ayırdım.
ısırıklarını ve ıslak dilini chan'ın dün geceden bıraktığı izlerin üstünde yavaşça gezdirdi ve morlukları tümüyle tenime işledi.
elleri rahat durmuyor, şortumun içinden kalçalarımı arsızca sıkıyordu. ben de geniş sırtına turnaklarımı geçirmiş, tişörtünün üstünden tenini hissetmeye çalışıyordum.
changbin büyük ellerini kısa şortumdan içeri sokup, kendine doğru bastırınca kulağına doğru arsızca inledim.
sırıttı, elleri belimi kavradı ve dudakları boynuma indi. ılık nefesini tenimde hissettikçe onu daha da fazla arzuluyordum.
belimi okşarken şortumu aşağı indirecekti ki, ona ellerimle engel oldum.
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
