8

1.8K 172 112
                                    



"bu dönemki performans ödevinizi söylüyorum arkadaşlar. zor olması için herkese farklı bir konu buldum."

son chaeyoung, tuvale, detaylı çizilmiş portre.

hwang hyunjin, mini insan heykeli. vücut partı konusunda serbestsin.

han jisung, tuvale nü çizimi, renkli.

yuta nakamoto, detaylı eyfel kulesi, karakalem...

"siktir." dedim tıslayarak. "resmen en zorları bize denk geldi."

"kendininkine şükret.." dedi hyunjin ağlamaklı bir sesle. "en azından kilden dev bir heykel yapmayacaksın."

"kimin heykelini yapacaksın peki, hocanın verdiği bölüm mankenlerinden birini mi alacaksın?"

"sanmam." dedi hyunjin. "belki birini mankenim olması için ikna ederim."

tam o an, "ve ayrıca.." dedi bay kim. "herkes kampüsteki rastgele mankenlerle eşleşecek. seçim kararı bırakmıyorum size. ve karşılaştığınız kişiye itiraz ederseniz, finallerinizin puanını yarıya indiririm. iyi dersler." kapıyı çarparak amfiden çıktığında hyunjin kafasını sertçe sıraya bıraktı. "aish!"

***

hyunjin mırıldandı. "bana, 'lee yongbok' diye biri gelmiş."

"bana kim denk gelmiş?" dedim hissizce. yorgundum çünkü. "bakayım bekle." dedi hyunjin listeyi kurcalarken. "seo changbin."

sakince hmm'ladım. "bir saniye, changbin mi?"

"herifin adı kulağa çok taşaklı geliyor değil mi?"

anladığımda ağzımdaki kolayı olduğu gibi yere püskürttüm. hyunjin bana dik dik bakıyordu. "hayırdır?"

"isim tanıdık geldi de, aniden şaşırdım sadece."

"bu aralar fazla şüpheli davranıyorsun jisung. chan hyung da sana trip atıyor zaten."

"trip attığına emin misin?" dedim boynumdaki izleri göstererek.

"o istisna. her neyse, sonra bana ağlama falan filan diye."

"peki jin." dedim uzatmadan. açıkçası, bu tavrından dolayı ona biraz kırılmıştım.

aceleyle eşyalarımı toparladım ve amfideki yerimden kalktım.

hyunjin arkamdan adımla seslenirken duymamış gibi yaptım ve yoldan bir taksi çevirip chan'ların bürosunu tarif ettim.

kısa bir süre içinde oraya ulaşmıştım. sonuçta pek de uzak değildi.

içeri girince lavabolara yöneldim. basitçe üzerimi düzeltip dudağımdaki parlatıcıyı tazeledim.

neşeyle üst kata çıktım.

kapıyı çalıp usulca açtığımda chan yine dosyalarla boğuşuyordu. hızlıca yanına ulaşarak selam verdim. özlemiştim.

başını kaldırmadan öpücük attı bana. dizine oturdum ve ensesini okşayıp bir çok kez öptüm. gevşeyip başını arkaya yatırdığında gülümsedim. "kedi misin sen, hm?"

gergince gülerek karşılık verdi bana. usulca dudaklarına uzandım ve yoğun öpücükler kondurdum iki dolgun yumuşak dokuya.

dudak parlatıcım dudaklarına bulaşmıştı. hoş gözüküyordu.

dilimle temizledim dudaklarını tekrar. dudaklarında ve dudaklarımda başka bir şeyin tadı olmasını sevmezdi genelde.

başını çevirip uzun uzun gözlerime baktı. "seni seviyorum ji."

"sevmek mi? ben sana aşığım channie!!"

chan gülümseyerek bacaklarımı okşadı. dudaklarıma uzandı ve bizi derin bir öpüşmeye çekti.

bacaklarımı okşayan elleri kısa şortumdam içeri girmişti.

usulca okşamıyordu artık. titrek bir inleme sundum ona.

kapı açılmadan hemen önce tabii.

panikle ayrıldık. chan'ın kucağından kalkarken hafifçe öksürdüm.

minho dava sahibi ile birlikte gelmişti odaya.

"hoş geldiniz." dedi chan sakince. minho bize çok sinirli bakıyordu. rezil olmuştuk. izin isteyip odadan çıktım.

adımlarımı tuvalete yönlendirdim. güney taraflarımdaki şişkinliği halletmeliydim.

boş bir kabine girip dar kotumu indirdim ve elimi penisime attım. tişörtümü ısırarak başımı geriye attım ve inledim. tuvaletin kapısı açıldığında hareketlerimi yavaşlatıp inlememi bastırmaya çalıştım. sona gelmiştim. tam boşalacaktım ki kapı tıkladı. dizlerim titriyordu.

"d-dolu!" dedim sesimin tonunu düz tutmaya çalışarak.

ufak bir kıkırtı duydum. ardından lavaboda su açıldı. yüksek bir ses oluşunca işime devam ettim.

ellerimi hızlandırdım ve birkaç saniye sonra titreyerek boşaldım.

peçeteyle kendimi temizleyip hızla kabinden dışarı çıktım, ama görmeyi beklediğim şey chan'ın biriyle öpüştüğünü görmek değildi.

***

gift ★ 3rachaΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα